Sezai Karakoç Belgeseli ve Diriliş

Sezai Karakoç Belgeseli ve Diriliş

Sezai Karakoç Belgeseli ve Diriliş

Sezai Karakoç Belgeseli ve Diriliş

Sezai Karakoç Belgeseli ve Diriliş
22 Ocak 2010 - 11:07


KONUK YAZAR


Görkem EVCİ
 gorkem.evci@boun.edu.tr
 
Türkiye´de, öyle zannediyorum ki, ilk defa birinin hayatı yaşarken beyaz perdeye aktarıldı. İlk duyduğumda şaşırmıştım. Olamayacak bir şey değildi, bir engel yoktu olması için ama garipti yine de, hele ki ölmeden önce kimsenin değerini bilemeyen bir ülkede yaşıyorsanız...
Sezai Karakoç için çekilen "Gün Doğmadan" belgeselinden söz ediyorum. Büyük şair ve mütefekkir Sezai Karakoç´un hayatı, yönetmen Ersay Altay tarafından belgesel haline getirildi. Bu belgeselin, hayatını; sessiz yığınları, düşünen bir topluluk yapmak ve onların ölmüş ruhlarını yeniden diriltmek için adayan bu büyük dava adamını, kendi dinamiklerinden yola çıkmayı şiar edinmiş, mim´siz medeniyet karşısında gerçek medeniyetin savunuculuğunu tek başına kalsa bile sürdüreceğinden şüphemiz olmayan modern Türk Şiiri’nin önemli ismi Üstad Sezai Karakoç´u genç nesillerin tanıması yolunda son derece mühim bir vazifeyi yerine getireceğine inanıyorum.
Gençlerin, "Mona Roza"nın romantik şairi diye bildiği Sezai Karakoç aslında şair olmaktan önce bir dava adamıdır. Türkiye´nin zor zamanlarında, "Biz" diye bağıran bir adamdı o. Hem Batı hem de Doğu kaynaklarından beslenmiş bir derya... Belgeselin, hem şiir hem de düşünce serüvenimizin köşe taşlarından olan Sezai Karakoç´un ve fikirlerinin tanınması için güzel bir adım olduğu kanaatindeyim.
Belgeselin galasına katılım da gerçekten sevindiriciydi. Bir zamanlar fikirleri sebebi ile devletçe yargılanan Sezai Karakoç belgeseline, siyasîlerden gelen katılım, değiştiğimizin önemli bir göstergesiydi.
Galada herkesin en çok arzu ettiği şey elbette Sezai Karakoç´un salonu şereflendirmesiydi. Ancak bunun gerçekleşmeyeceği de isteğin şiddeti kadar iyi biliniyordu. Kendisine verilen ödülleri almaya gitmeyen, para ödüllerini kabul etmeyen, inandıklarını hayatına aksettirmiş bu örnek insanın, kendi hayatının anlatıldığı belgesele katılması da beklenmiyordu. Ama biliyorduk ki Sezai Karakoç, bu yüzden Sezai Karakoç idi. O önden gidecek, bize yolu gösterecek, biz o yolun yarısını gitmeye çalışacaktık. Mesele bundan ibaretti.
Belgesel belki daha iyi olabilirdi, eksikleri vardı ama bu belgeseli, bu yolda atılmış bir adım olarak görmeli, böyle düşünmeliyiz. Belgeselde Sezai Karakoç´un değil, onun fikir dünyasının anlatıldığının farkında olmalıyız. Şunu da söylemeden geçmemek gerekir ki Sezai Karakoç´un fikirleri artık onu aşmış, kamu malı haline gelmiştir. Bu bakımdan "diriliş" hepimizindir, onun hayatında müşahhas bir ruh bulmuştur. Ölen ruhumuzu yeniden diriltmeye, Üstad´ı daha iyi tanıyarak başlamak doğru bir yol olabilir.
Üstad´tan söz etmişken, onun sözünün üstüne söz söylemeyeceğimizden, yazıyı onun sözleri ile bitiriyorum:
"Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Hâlbuki biz sussak, tarih susmayacak. Tarih sussa, hakikat susmayacak. Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Hâlbuki bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar, vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar. Tarihin... Azabından kurtulsalar, Tanrı´nın gazabından kurtulamayacaklar."