Anlattığınız kadar değil, algılattığınız kadar anlatırsınız

Anlattığınız kadar değil, algılattığınız kadar anlatırsınız

Anlattığınız kadar değil, algılattığınız kadar anlatırsınız

Anlattığınız kadar değil, algılattığınız kadar anlatırsınız

Anlattığınız kadar değil, algılattığınız kadar anlatırsınız
05 Şubat 2010 - 09:41


Hepimiz gün boyunca sohbetler ederiz. Kimi zaman birilerini çekiştirir kimi zaman da birbirimizle bilgi alışverişinde bulunuruz.
Sohbetler sürekli ciddi bir havada olursa sıkıcı olabilir. Arada anlatılan fıkralar, geçmişte yaşanan bazı hoş anıları esprili bir dille süsleyerek anlatarak sohbetleri çekilmez halden çıkarırız.
Panellerde, seminerlerde ve açık oturumlarda ise dinleyici kitleye konu ile ilgili bilgiler verilir.
Dinleyici kitle slâyt gösterileriyle, uzman konuşmacılar konu hakkında katılımcıları bilgilendirmeye çalışırlar.
Ancak dinleyiciye istediğiniz kadar anlatınız, her dinleyiciye algıladığı kadar anlatmış olursunuz.
“Herkes testisinin aldığı kadar su taşır”. “Herkes testisinin aldığı kadar su alır.”
Çok şey anlatmak, çok şeyleri öğretmek anlamına gelmez. Herkes işine geldiğine göre anlar ve yorumlar.
Bazılarımız da bağıra bağıra anlatırlar. Çok bağırmak çok haklı olmak değildir.
Hangi konuda olursa olsun siz istediğiniz kadar anlatınız, kişiler istediği gibi anlarlar.
Hele önyargılı olanlarımız ise, takıntılı oldukları için ısrarla eleştirildikleri durumlarından zerre kadar çark etmezler.
Önyargıları yıkmak atomu parçalamaktan daha zor olduğu için, yapıcı eleştiriler bile kabullenilmez.
Takıntılı kafalara doğruları istediğiniz kadar anlatınız, peşin hükümlü insanlar yine bildiğini okuyacaktır.
“Köpek tüyünü atarmış, huyunu atmazmış” “Can çıkmadan da huy çıkmazmış”
Toplumun büyük bölümünün kabul ettiği doğruları, siz istediğiniz kadar anlatın takıntılı beyinlere algılatamazsınız.
Yıllarca kendi bildiğinin doğru olduğu beynine kazıyanlar, değişen dönüşen dünyada kendilerinin de değişmesi ve dönüşmesi gerektiğini algılarlar mı?
Algılamazlar. Algılamak ta istemezler zaten.
Bu takıntılı beyinler; “Değişim” sözcüğünden nefret ederler.
Demokrasi onlar için layık olan toplumların rejimidir.
Sivil siyaset’i kabul edemezler.
Çünkü kurumların vesayetiyle yıllarını geçirdikleri için, sivilleşme doktrinlerini bitireceğini bilirler.
Rejim kaybı korkutmacısıyla, kitlelerini kendilerine bağlarlar.
Her gün de birbirlerini bilerler ki kayıp vermesinler diye.
Siz istediğiniz kadar bu takıntılı kafalara, demokrasiyi anlatın sivilleşmeyi anlatın, halkla kucaklaşmayı anlatın hiç fark etmez.
Dinlemeyeceklerdir. Alıştıkları suçlama ve karalama uzmanlığıyla hemen rejim kaybı korkusunu size damardan aşılamaya çalışacaklardır.
Siz istediğiniz kadar halka hizmet için bizler de proje yapmalıyız, bizler de hep kötülememeliyiz diye yırtının, dinlemeyeceklerdir bile.
Anlatın durun, anlattığınız kadar değil algılattığız kadar anlatırsınız.
Üstüne üstlük bir de sizi küçümseyip dalga da geçeceklerdir.
Şimdi söyler misiniz? Bu zihniyet sosyal demokrat olabilir mi?
Bu zihniyet iktidar olabilir mi?