“25 Kasım’da tüm memurları iş bırakmaya davet ediyoruz”

“25 Kasım’da tüm memurları iş bırakmaya davet ediyoruz”

“25 Kasım’da tüm memurları iş bırakmaya davet ediyoruz”

“25 Kasım’da tüm memurları iş bırakmaya davet ediyoruz”

“25 Kasım’da tüm memurları iş bırakmaya davet ediyoruz”
11 Kasım 2009 - 09:18

* Türkiye Kamu-Sen Genel Malı Sekreteri ve Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci 25 Kasım’da tüm kamu çalışanlarını iş bırakmaya davet etti.


HABER MERKEZİ
Türkiye Kamu-Sen Genel Malı Sekreteri ve Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci Kırklareli İl Temsilciliğini ziyaret etti. Kahveci yaptığı konuşmada memurlara eylem için sendika üyesi olan veya olmayan memurların bir günlük iş bırakma sonucunda herhangi bir ceza almayacaklarını belirterek herkesi 25 Kasım Çarşamba günü iş bırakma eylemine davet etti.
Önder Kahvecinin açıklaması şu şekilde oldu; “Türk memurunun haklarını korumak, genişletmek ve onların insanca bir yaşam sürmesini sağlayacak ücretlere kavuşmalarını sağlamak için 2002 yılından bu yana toplu görüşme masasında mücadele yürütmekteyiz.
Bu mücadelemizde her ne kadar önemli kazanımlar elde etmiş olsak ta arzu ettiğimiz seviyeye gelemediğimizi ifade etmek istiyorum. Kamu çalışanları, dayatılan düşük zamlar, özlük haklarında yapılan kısıtlamalar, farklı istihdam modelleri ile yaşatılan huzursuzluklar ve adaletsiz atamalar gibi sorunlarla boğuşmaktadırlar.
Bu sorunların Türkiye Kamu-Sen tarafından bir kez daha toplu görüşme masasına taşındığı 2009 yılı toplu görüşmeleri ne yazık ki hüsranla sonuçlanmıştır.
Bu hüsranın nedenlerinden biri iktidar tarafından yetkilendirilen malum konfederasyonun toplu görüşmeyi başkan olarak kamu çalışanları adına yürütmesi olmuştur. Çalışandan yana olanla yönetenden yana olan sendikalar arasındaki farkın görüldüğü 2009 yılı toplu görüşmelerinde, kamu çalışanlarına tüm toplu görüşme tarihinin en düşük zammı verilmiştir. Mutabakatsızlıkla sonuçlanan görüşmelere ilk defa bir gün önce bitmiştir. Son gün değerlendirilmemiştir.
Toplu görüşme sürecinin kanunda belirlenenden bir gün önce uyuşmazlıkla sonuçlanması, siyasi iradenin artık kamu çalışanlarının sorunlarının tartışılmasından bile imtina ettiğini göstermiştir.
Siyasi iradenin isteksiz ve katı tutumu, sorunların masada tam olarak tartışılmasını dahi engellemiş, hüsranın ikinci nedeni olmuştur.
Siyasi ve bürokratik iradenin bu tutumunun önüne geçmenin tek yolu ise Kamu İşveren tarafını uzlaşma aramaya ve gerçek anlamda pazarlık yapmaya sevk edecek bir mekanizmayı kurmaktan geçmektedir. Bu mekanizmada hiç şüphesiz ki, toplu sözleşme ve grev hakkıdır.
Bu nedenle sorunların çözümü için iç hukuk düzenlemeleri yapılarak bu hak kamu çalışanlarına verilmelidir. Artık sabrımız taşmıştır.
Ayrıca iktidarın koltuğunun altına sinen ve bürokratın masasının gölgesinde sendikacılık yaptığım zannedenlerin kamu sendikacılığına ve kamu çalışanına verdiği zararda 2009 yılı toplu görüşmelerinde net bir biçimde ortaya çıkmıştır. Aileleriyle birlikte 8 milyon vatandaşımızı etkileyen bu durumu kamu çalışanları lehine çevirmenin zamanı gelmiştir.
Tüm bu nedenlerden dolayı Türk memurunun gür sesi ve ümidi olan Türkiye Kamu-Sen'in yüklendiği sorumluluk daha da artmıştır.
Sorumluluğumuz farkında olarak ve kamu çalışanları için kolları sıvayarak tüm haklarımızı eksiksiz alabilmek ve mücadelemize taş koyanları, önümüze engel çıkaranları bertaraf etmek için grev ve toplu sözleşme hakkımızı istiyoruz.
Çünkü bu hakla birlikte mağduriyetlerimiz giderilecektir. Örneğin işçilerin grev ve toplu sözleşme hakkı vardır. Taraflar toplu sözleşmede anlaşamazlarsa yüksek hakem kurulunun verdiği karar kabul edilmek zorundadır. Memurlar içinde yüksek hakem kurulu uzlaştırma kuruludur. Fakat uzlaştırma kurulu kararları sadece tavsiye niteliği taşımaktadır. Eğer bugüne kadar anlaşma sağlanamayan toplu görüşmelerde uzlaştırma kurulunun verdiği kararın kabul edilmesi zorunlu olsaydı bugün ortama memur maaşı 220 TL daha fazla olacaktı.
* Grev ve Toplu Sözleşme Hakkı hukukun bize tanıdığı haktır
Uzlaştırma Kurulu'nun 2009 yılı toplu görüşmeleri ile ilgili olarak verdiği son karar, bu konuda adeta bir hukuki ders niteliğindedir. Uzlaştırma Kurulu kararında, "Her ne kadar, kamu görevlilerine toplu iş sözleşmesi hakkı tanınmayıp, toplu görüşme hakkı verilmiş ise de anılan hüküm sosyal devlet ilkesi çerçevesinde yorumlandığında aynı görüşün kamu görevlileri hakkında da geçerli olduğu kabul edilmelidir." demektedir. 9. Hukuk Dairesinin Başkanının da Kurul Başkam sıfatıyla hazırladığı karar metni, kamu görevlilerine toplu sözleşme ve grev hakkı tanınması konusunda hukuki bir dayanak oluşturmuştur.
Ülkemizin imzaladığı uluslar arası sözleşmeler ve Anayasamızın 90. maddesi kamu görevlilerine Toplu Sözleşme ve Grev Hakkı tanımaktadır. Ülkemizdeki mahkemeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de verdiği kararlarda "Memurun Toplu Sözleşme ve Grev Hakkı Vardır" demiş; Danıştay, grev yapan kamu görevlileri hakkında herhangi bir yasal işlem yapılamayacağına hükmetmiştir.
Ayrıca Sayın Başbakan'ın 2004 yılında söylediği " Size grev ve toplu sözleşme hakkı vereceğiz daha ne istiyorsunuz?" sözü de hala ortada durmaktadır.
* “Tüm bunlar göstermektedir ki; artık hükümetin kaçacak yeri kalmamıştır”
Türkiye Kamu-Sen olarak hükümete sesleniyor, "Gelin kamu görevlilerinin toplu sözleşme ve grev hakkını, mutabakatla, isteyerek ve istişare ederek yapın" diyoruz. Grev ve toplu sözleşme hakkımızı teslim etmelerini istiyoruz. Bu hakkımızı almaktaki kararlılığımızı göstermek ve bu sene dayatılan yüzde 2.5Tik zammı protesto etmek için eylemlilik sürecini başlattık. Bizler Türkiye Kamu-Sen olarak, gücümüzün yettiği yere kadar, sesimizin duyulduğu her noktada bu zihniyetin yaptığı yanlışları yüzlerine haykırmak üzere yola çıkmış bulunuyoruz.
Bu tavrımızı toplu görüşmelerin sona ermesinin hemen ardından başlattık. İlk olarak Sayın Başbakanın Çankaya'da yollarına asfalt isteyenlere yaptığı "Gidin Çankaya Belediyesinin önüne oturun" açıklaması ile ilgili gazete kupürlerini Başbakanlık merdivenlerine bıraktık. Simitle iftar açarak yapılan zammı protesto ettik.
2004 yılında "Size grev ve toplu sözleşme hakkı vereceğiz daha ne istiyorsunuz?" sözünü beş senedir daha yerine getirmemesi nedeniyle Başbakan hakkında suç duyurusunda bulunduk.
25 Kasımda da ise tüm Türkiye'de kamuda bir gün iş bırakarak grev ve toplu sözleşme hakkımızı gür bir sesle isteyeceğiz. Haklı talebimizi tüm kamu kuruluşlarında haykıracağız. Gişelerde, demiryollarında hastanelerde iş bırakacağız. Memurun gücünü hizmet ürettiğimiz her yerde göstereceğiz. Hizmetten gelen gücümüzü kullanıp iş bırakacağız. Tüm kamu çalışanları bu eyleme katılarak bize destek vermelidir. İş bırakma suç değildir. Bu konuda Danıştay kararı vardır. Kamu çalışanları böyle bir endişe asla taşımamalıdırlar.
Biz bu hakkı kullanırken vatandaşlarımızdan da anlayış bekliyoruz. Biz talebimizi haykırırken aslında tüm vatandaşlarımız içinde bu mücadeleyi yapıyor olacağız. Çünkü memurun ekonomik haklarında yapılacak her iyileşme işçisinden esnafına tüm topluma olumlu yansıyacaktır. Bugün 50 yıldır ücretsiz olan sağlık ocaklarının bile paralı hale getirilmesi, muayene katılım paylarına yüzde yüz zam yapılması ve KEY ödemelerinin verilmemesi gibi uygulamaların karşısında grev ve toplu sözleşmeli bir sendikal güçle daha sağlam durabiliriz ve siyasi iradeyi bu tutumlarından vazgeçirebiliriz.
* “Bizler bu eylemle kamu görevlisini hafife alanlara gücümüzü göstereceğiz”
Memurumuzun gelecekle ilgili endişeli bekleyişine, her türlü belirsizlik ve umutsuzluğuna son vermek için başlattığımız mücadelede ellerimizi, gönüllerimizi, saflarımız ve seslerimizi birleştireceğiz.
Sendikalı olan olmayan, tüm kamu görevlilerini ve diğer sosyal kesimleri bu onur ve haysiyet mücadelemize davet ediyoruz.
Ekonomik ve sosyal hayatın cenderesi altında ve bizimle aynı kaderi paylaşan emekli, dul, yetim, işçi, esnaf ve işsizler; kısacası dar ve orta gelir grubunda yer alan tüm sosyal kesimleri 25 Kasım'da yanımızda görmek istiyoruz.      
Kamu görevlisi 25 Kasım'ı kendisi, geleceği, eş ve çocukları, ekonomik hayatın canlanması için bir fırsat olarak görmeli; üzerine yamanmış her türlü olumsuzluğu söküp atmak için 25 kasımda eylemde yerini almalıdır.
25 Kasım'ı memur, onuru, haysiyeti, kariyeri ve kaybettiklerini geri almak için destekleyecek, üzerinde oynanan oyunu bozacaktır.
Kamu görevlisi himmet ve merhamet dilencisi olmadığını 25 Kasım'da gösterecektir.
Bu eylemde yer almayacaklar siyasi iradeyle büyüyen ve ağa babalarından izin alamadıklarından iş bırakma eylemine katılmayan malum konfederasyon ve sendikalarıdır. Hükümete karşı hakkını, kamu çalışanını savunacak yiğitliği ve cesareti gösteremeyenler 25 Kasımda bizim yanımızda olmayacaktır. Fakat Türk Kamu çalışanı 25 Kasımda bunlara da güzel bir ders verecektir.
25 Kasım'da kırmadan, dökmeden, incitmeden, memura yakışır bir tavır ve eylem ortaya konacaktır.
25 Kasım'da "memur yan gelip yatıyor! Ne iş yapıyor ki?" diyenlere memur, hizmetten gelen gücünü ortaya koyup, kendini gösterecektir. Sözlerime son verirken tüm konfederasyonlara, sendikalara ve kamu çalışanlarına tekrar çağrıda bulunarak haydi hizmetten gelen gücümüzü kullanalım, 25 Kasımda iş bırakalım diyorum” (yy)