“Tüm kamu emekçilerini 5 Haziran Uyarı Grevi’ne katılmaya çağırıyoruz”

“Tüm kamu emekçilerini 5 Haziran Uyarı Grevi’ne katılmaya çağırıyoruz”

“Tüm kamu emekçilerini 5 Haziran Uyarı Grevi’ne katılmaya çağırıyoruz”

“Tüm kamu emekçilerini 5 Haziran Uyarı Grevi’ne katılmaya çağırıyoruz”

“Tüm kamu emekçilerini 5 Haziran Uyarı Grevi’ne katılmaya çağırıyoruz”
01 Haziran 2013 - 10:44





* Eğitim-Sen Kırklareli Şube binasında düzenlenen basın toplantıda konuşan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Ali Kılıç; “Kazanılmış haklarımıza bugün sahip çıkmasak ne zaman sahip çıkacağız?” dedi.











HABER MERKEZİ


Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na (KESK) bağlı sendika üyeleri tarafından tüm yurtta olduğu gibi Kırklareli’de de Uyarı Grevi yapılacak.


05 Haziran 2013 Çarşamba günü gerçekleştirilecek olan Uyarı Grevi ile ilgili olarak 30 Mayıs 2013 Perşembe günü saat 18.00’de Eğitim-Sen Kırklareli Şube binasında düzenlenen basın toplantısına; KESK Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Ali Kılıç, Eğitim-Sen Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Mustafa Ecevit, SES Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Şinasi Dursun, Yapı-Yol-Sen Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Sevda Keskin, Eğitim-Sen Kırklareli Şube Başkanı Seyfi Meriç, Yönetim Kurulu Üyeleri ve sendika üyeleri katıldı.


Eğitim-Sen Kırklareli Şube Başkanı Seyfi Meriç’in açılış konuşmasını yapmasının ardından açıklamada bulunan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Ali Kılıç şunları kaydetti:


“Bilindiği üzere KESK olarak insanca yaşam, güvenceli iş ve ücret talebi ile 5 Haziran’da uyarı grevi gerçekleştireceğimizi kamuoyuna ilan etmiş bulunuyoruz. Bizi greve götüren koşulları kamuoyu ile paylaşırken amacımızın sadece 15 Mayıs’ta TBMM’ye sevk edilen “hükümet memurluğu” torba yasa tasarısının geri çekilmesi olmadığını kamu emekçilerini adım adım güvencesiz bir çalışma yaşamına sürükleyen tüm düzenlemelere karşı bir cevap vermek olduğunun altını özellikle çizdik. Ancak grev kararımızı açıklamamızın hemen ardından kamu emekçilerinin kafasını karıştırmayı marifet edinmiş olan çevreler telaşa kapılmış ve karşı atağa geçmiştir.


Grevi gerektiren koşulların olmadığını iddia eden bu malum çevreler AKP’nin aylardır ısrarla gündeme getirdiği; kamuda istihdam biçimlerinin yeniden düzenlenmesi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda kapsamlı değişiklik, rotasyon, performansa göre ücret, disiplin cezalarının yeniden düzenlenmesi gibi konuların Meclise sevk edilen torba yasa tasarısında şimdilik yer almamasından yola çıkmaktadır. Ortada kamu emekçilerinin iş güvencesini tehdit eden bir gelişme olmadığını iddia ederek “O zaman greve de gerek yok” diyebilmektedirler. Kamu emekçilerinin iradesinin açığa çıkmasından korkanların başında emek karşıtı yüzüne, grev kırıcılığında ne kadar “ustalaştığına” son olarak ÇAYKUR ve Hava-İş Grevleri’nde bir kez daha tanık olduğumuz AKP gelmektedir. 


5 Haziran’da yapacağımız uyarı grevinin altını boşaltmak, etkisini zayıflatmak AKP iktidarının emek düşmanlığı politikasındaki tutarlılığının doğal sonucudur. Bunun için beklenmeyen, şaşırtıcı bir durum da söz konusu değildir. Diğer taraftan sadece AKP iktidarı değil, kamu emekçilerinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmekle görevli olduğunu iddia eden ancak yaşanan her gelişmede yandaşlığını tescillemekten öteye gitmeyen kimi sendikamsı yapılar da açıktan grev kırıcılığına soyunmuştur. Daha dün greve katıldığı için aynı işyerinde birlikte çalıştığı arkadaşı hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacak kadar “sendikacılık” yapanlar bugün de grevimizin altını boşaltma konusunda hamileri AKP ile el ele vermiştir. 


Daha önce de defalarca ifade ettik, bir kez daha vurgulamakta fayda görüyoruz. Güvence kavramı adı üzerinde bir insanın geleceğe güvenle bakmasını sağlayan tüm unsurları barındırır. Bir çalışanın geleceğe güvenle bakabilmesinin yolu işinin, gelirinin, sosyal güvenliğinin, sendikal hak ve özgürlüklerinin garanti altı altına alınması ile mümkündür. Tüm çalışanlar gibi kamu emekçileri de geleceğe ilişkin beklentilerini koruyabildikleri ölçüde kendisini ve ailesini güvende hisseder. Oysa ülkemizde kamu emekçileri istikrarsızlıkla kol kola giren güvencesizliği her geçen gün biraz daha fazla hissetmektedir. Yıllardır hayata geçirilen yasalarla, kanun hükmünde kararnamelerle, fiili uygulamalarla kamu emekçilerinin iş güvencesi alabildiğine sınırlanmıştır. 


Bugün aynı kurumda, aynı veya benzer işi yapan kamu emekçileri ücret ve sosyal haklar başta olmak üzere pek çok konuda ayrı düzenlemelere, yasalara tabi hale getirilmiştir. Kamu emekçilerini her geçen gün güvencesizliğe iten bu tablonun kaynağında onlarca parçaya bölünmüş istihdam yapısı vardır. Kamu emekçilerin kazanılmış haklarını, maaşlarını, ücretlerini maliyet olarak gösterenler farklı farklı istihdam yapıları ile onları bölmek için elinden geleni yapmaya devam etmektedir. Bugün için diğer gruplara göre göreceli olarak daha avantajı gözüken 4/A’lıllar da dâhil olmak üzere, istihdam biçimi ne olursa olsun tüm kamu emekçileri taşeron, esnek, performansa dayalı, güvencesiz ve kuralsız bir çalışmanın ucuz işgücü haline dönüştürülmek istenmektedir. 


Kamu emekçilerinin iş ve ücret güvencesini budayan, açlık sınırına yakın maaşları reva gören düzenlemeler elbette ki bir günde ortaya çıkmış değildir. Bugüne kadar iktidara gelen, ruhunu sermayeye teslim etmiş tüm siyasi partilerin iş birliği ile kamu hizmetlerinin adım adım ticarileştirilmesi süreci çalışanların güvencesizleştirilmesi ile paralel olarak hayata geçirilmiştir. 10 yılı aşan AKP iktidarında kamunun toptan tasfiye edilmesi sürecine daha da hız verilmiştir. Kamu hizmetlerinin piyasaya açılma süreci hızlandırılmış, özelleştirme ve taşeronlaştırma katlanarak artmıştır. Halktan alınan vergilerle kurulan kamu kuruluşları, KİT’ler birkaç yıllık karı karşılığında hatta çoğu kez arsa bedelinin bile altında belirlenen rakamlarla bir avuç sermayedara, yandaşa peşkeş çekilmiştir. Son olarak Demiryollarının serbestleştirilmesi ve PTT A.Ş. yasaları sermayenin karı için her yolu mubah görenlerin kamu yararını yok sayan yüzlerini tüm çıplaklığı ile ortaya koymuştur. Taşeronlaşma sadece özelde değil kamuda da doruğa çıkmıştır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında kamuda taşeron olarak çalıştırılanların sayısı 15 bin civarında iken bu sayı bugün 600 bini geçmiştir. Belediyelerde çalışanları da eklediğimizde bu sayı 1 milyonu çoktan aşmıştır. Asgari ücrete mahkûm edilen taşeron firma çalışanları hastanelerden okullara kadar birçok kamu kurumuna kadar yayılmış durumdadır. 


15 Mayıs’ta meclise sevk edilen torba yasa tasarısı ile birlikte kimin nerede, hangi bakanlıkta üst düzey yönetici kadrolarına getirileceği bugünden tartışılmaya başlanmıştır. Bilindiği üzere AKP tüzüğüne göre aralarında partinin kurmaylarının da olduğu 73 kişi 3 dönemdir üst üste milletvekili olduğu için önümüzdeki seçimde adaya olamayacaktır.  Ancak basına yansıyan haberlere göre torba yasa tasarısı ile bu 73 milletvekilinin geleceği de garanti altına alınmakta, kimisine Dışişleri kimisine Adalet Bakanlığında yer hazırlanmaktadır. 


Tekrar ediyoruz. Bugün mecliste olan torba yasa tasarısının şu anki içeriğine bakıp AKP iktidarınca aylardır dillendirilen kamuda istihdam biçimlerinin yeniden belirlenmesi, rotasyon, performansa göre ücret, disiplin cezalarının yeniden düzenlenmesi gibi iş güvencesini tehdit eden gelişmeler” yok diyerek küçümsemek büyük bir hatadır. 


“Bunun için greve gerek yok” diyenleri bir kez daha uyarmayı görev biliyoruz. AKP iktidarından “İş güvencenizi bir kalemde ortadan kaldıracağız” yönünde bir açıklama hiçbir zaman yapılmadı, bundan sonra da yapılmayacaktır.  Takiyyeciliğin ustalaşan mimarı, dün kara dediğine bugün ak diyen bir iktidardan açık sözlü olmasını beklemek için iyi niyetten çok daha fazlasına ihtiyaç vardır.  Bu ülkede yaşayan herkes meclise sevk edilen yasa tasarılarının, tekliflerinin içeriğinin komisyonlarda, genel kurulda verilen önergelerle nasıl değiştirildiğini bilmektedir.  Vatandaşlara yazılan ilaç reçetesinden “katkı payı” adı altında ücret alınmasını düzenleyen yasa tasarısına son anda eklenen madde ile milletvekili emeklilik maaşlarının %100’e varan oranda artırılması bu durumun en tipik örneğidir. Yine daha bir yıl önce, tam da toplu sözleşme süreci arabuluculuk aşamasında iken bir AKP milletvekilinin verdiği yasa teklifi ile havacılık iş kolunda grevin yasaklanması hafızlardaki tazeliğini korumaktadır.  Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda meclise sevk edilen hükümet memurluğu torba yasa tasarısına yeni düzenlemelerin eklenmeyeceğini hiç kimse garanti edemez. 


Diğer taraftan dönüp geçmişe bakıldığında “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” sözünü doğrulayan onlarca örnekle karşılaşılacaktır. AKP’nin aynasından bugüne kadar emekçilerinin lehine hiçbir şey yansımamıştır. Kaşıkla verilenlerse hep kepçeyle geri alınmıştır. AKP iktidarı,  2,5 milyonu aşkın kamu emekçisini doğrudan karşısına almak yerine kavisli yollardan gitmeyi, iş güvencemizi sınırlayan düzenlemeleri adım adım hayata geçirmeyi tercih etmiştir. Çok değil daha iki yıl önce yine bir torbanın içine konulan onlarca düzenlemeyi içeren 6111 Sayılı Yasa ile 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda kapsamlı değişiklikler yapılmıştır. Söz konusu torba yasa ile esnek, performansa dayalı çalışmanın önünü açan, kamu emekçilerinin memuriyetten çıkarılmasını kolaylaştıran hükümler 657 Sayılı DMK’ya eklenmiştir.  


Tüm bunlara rağmen Türkiye’de kamu emekçilerinin gerçek bir iş güvencesine sahip olduğunu iddia edebilmek için ya AKP hükümetinde bakan ya da AKP iktidarına biat etmekte sınır tanımayan “hükümet memuru” adayı olmak gerekmektedir.  KESK olarak, bugün mecliste olan, özel sektörden kamuya üst düzey yönetici atanabilmesinin kapılarının ardına kadar açmak için liyakat ve kariyer ilkesini tamamen ortadan kaldırılmayı hedefleyen torba yasa tasarısının da bu bağlamda ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.    


Ehliyetsiz, vasıfsız ama sadece yandaş olduğu için özel sektörden kamuya üst düzey yöneticiliğe atanmanın önünü açan yasa tasarısı öncelikle bu görevleri yerine getirecek niteliklere sahip, yıllardır kamuda hizmet eden kamu emekçilerine bir hakarettir. Yandaş-Tüccar-CEO takımından açıktan atamayla müdürler, genel müdür, müsteşar yapıldığı bir kamu yapılanması dolaylı değil doğrudan kamu emekçilerinin iş güvencesini hedef almaktadır. 


Kamu emekçilerinin iş güvencesinin adım adım yok edilmek istendiği bu süreçte tüm sendikalara, konfederasyonlara önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Mecliste olan “hükümet memurluğu” torba yasa tasarısının içeriği hakkında hamileri ile üş aşağı beş yukarı aynı noktada buluşanların bu sorumluluğu yerine getirmeye hiç de hevesli olmadığını biliyoruz. Sadece kendine Müslüman olanların yaşanan bu adaletsizlik karşısında kuzuların sessizliğine bürünmeleri şaşırtıcı değildir. Her fırsatta kamu emekçilerinin iş güvencesinin “Kırmızıçizgileri” olduğunu açıklayan tüm sendikalara, konfederasyonlara dostça bir tavsiyede bulunuyoruz. Kamu emekçilerinin iş güvencesinin adım adım yok edildiği bu süreçte ya göründüğüz gibi olun ya da olduğunuz gibi görünün.  


KESK olarak 5 Haziran’da hayata geçireceğimiz grev kararımızın tek talebinin TBMM’ye sevk edilen torba yasa tarsısının geri çekilmesi olmadığını bir kez daha vurguluyoruz. Bu torbanın içine eklenme ihtimali hiç de uzak olmayan, iş ve ücret güvencemizi hedef alan tüm saldırılara karşı 5 Haziran Çarşamba günü hizmet üretmeyeceğiz. Vicdanlarında, torbalarında emek karşıtlığından başka bir şey taşımayanlara karşı umut ve insana dair ne varsa taşıyanların mücadelesinde  “Biz yokuz”  diyenleri kamu emekçilerinin grevinin altını boşaltan tutumdan uzak durmaya davet ediyoruz. Madem bu mücadelede yoksunuz bari gölge etmeyin başka ihsan istemez diyoruz. “ (Savaş Eskici)