“İğneada Longozu ve tüm sulak alanlar koruma altına alınmalı”

“İğneada Longozu ve tüm sulak alanlar koruma altına alınmalı”

“İğneada Longozu ve tüm sulak alanlar koruma altına alınmalı”

“İğneada Longozu ve tüm sulak alanlar koruma altına alınmalı”

“İğneada Longozu ve tüm sulak alanlar koruma altına alınmalı”
07 Şubat 2013 - 09:51

Doğal Yaşamı Koruma Vakfı Kırklareli İl Temsilcisi Göksal Çiğdem, suyun ve sulak alanların yaşamsal önemi olduğunu vurgulayarak, suyun ve sulak alanların korunması gerektiğini söyledi.




HABER MERKEZİ





Türkiye’nin en önemli sulak alanlarından biri olan İğneada Longozu’nun 2012 yılında Ramsar kapsamına alınacağının ilan edildiğini ifade eden Çiğdem, 2013 yılında iğneada’nın unutulduğunu ve yok sayıldığını iddia etti.


Çiğdem, yaptığı yazılı açıklamasında şunları kaydetti;


“2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü nedeniyle Ergene Platformu olarak yetkililere sesleniyoruz; İğneada Longozu ve ülkemizdeki tüm sulak alanlar gecikmeksizin koruma altına alınmalıdır. Ergene nehrini ve havzasını kirletenlere karşı yasal ve etkin tedbirler acilen uygulanmalıdır.


Ramsar Sözleşmesi'ne 1994 yılında taraf olan Türkiye son olarak Nemrut Kaldera Gölü’nü koruma kapsamına almıştır. Dünyanın önemli sulak alanlarından sayılan İğneada ne yazık ki bu kapsama hala alınmamıştır. 


Ergene Platformu olarak 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nde suyun ve sulak alanların korunmasının yaşamsal öneminin bilinciyle sizlere ve yetkililere sesleniyoruz.


Ülkemizin önemli sulak alanlarından İğneada Longozu’nun 2012 Yılında Ramsar kapsamına alınacağı ilan edilmiş, ancak 2013 yılında İğneada unutulmuş, yok sayılmıştır. Trakya’daki yanlış planlar, hukuka ve doğaya aykırı uygulamalar, denetim görevlerinin yapılmaması sonucu Ergene nehri ölmüş ve çevresindeki hayatı da öldürmeye başlamıştır. 


Bilimsel gerçekler ortada iken sulak alanlarımızdaki su kaybının, taban sularımızın yok oluşunu 2010 yılında Trakya’da oluşan OBRUK ile gördük. Planlama adı altındaki hukuksuzluk, çevre korumacı olmayan politikalar, sanayileşme ve rantın tercih edilmesi doğal alanlarımızın yok olmasına neden olmaktadır. Su, dünyamızda ve üzerinde bulunduğumuz coğrafyada, yaşamın temel koşuludur.


Yaşam alanlarının sermaye birikimine teslim edilmesine, doğal varlıklarımızın metalaştırılmasına; eğitimden sağlığa, ulaşımdan barınmaya tüm yaşamsal hakları piyasa konusu haline getirilmesine; derelerin doğal yaşamdan koparılmasına ve HES’lerin vadileri yok etmesine, "Bütünleşik havza planlaması" adı altında havzaların sermaye tarafından ortak kullanıma açıldığı bir dönemden geçiyoruz.


Ergene nehrinden Dilovası’na, her yerde toprağın ve suyun kirletilmesi, termik ve nükleer santraller, enerji projelerinin "Görünmeyen yüzü" yüksek gerilim hatları, tehlikeli atık yakma ve depolama tesisleri, Angus Kampları, HES’ler, ormanları ve su havzalarını tehlikeye atan taşocakları, üçüncü köprü, Kanal İstanbul gibi projelerden acilen vazgeçilmelidir.


Şirketlerin başta Uludağ, Belgrad Ormanları, Istrancalar olmak üzere Anadolu’daki tüm kaynaklardan çıkan suları paketlemesine, satmasına, taşımasına; yeraltı sularının, kentsel ve kırsal su hizmetlerinin ticarileştirilmesine, kontörlü (ön ödemeli) ya da kontörsüz sayaçlar ile kentsel su dağıtımının piyasa fiyatlarına endekslenmesine karşı herkesi yaşamı savunmaya çağırıyoruz. Sulak alanlar, kendisini besleyen su havzaları ile birlikte düşünülmediği zaman doğa kendine ait olanı sel ve taşkınlarla, depremlerle geri alacaktır.


Ekolojik yıkımın gelecek dönem içerisinde de mevcut, mutlak kar amaçlı politikalar ile devam edeceği açıktır. Odağına doğa ve insanı alan anlayışın ancak su kaynaklarının tüm canlıların ortak kullanımına geri verilmesi ile hayata geçeceğini biliyoruz. Sulak alanların yok olduğu bir ülkenin susuz kalacağını, susuz bir ülkenin de açlığa doğru hızla sürükleneceğinin bilinciyle Ergene Platformu olarak yetkilileri uyarıyoruz.” (Ufuk Ertop)