Ülke değişir de, bölge değişmez mi?

Ülke değişir de, bölge değişmez mi?

Ülke değişir de, bölge değişmez mi?

Ülke değişir de, bölge değişmez mi?

Ülke değişir de, bölge değişmez mi?
15 Mayıs 2013 - 09:04


ORTAK AKIL











Özkan Başaran








İçinde bulunduğunuz durumu tayin eden siz değilseniz, ne yapabilirsiniz?


Şartlar bazen öylesine değişir ki, karşı çıkışlar bağırıp çağırmaktan öte gidemez.


Hayatınızı belirleyenler gücünüzün yetmediği egemenler olunca, tek çare örgütlenmedir. 


Toplanmak ve birleşmek ortak amaçlar için eylem yapmak en doğal haktır.


Demokrasisi gelişmiş toplumlardaki tepki bilinci, ezilenleri aynı saflarda birleştirmiştir.


Olan bitene sessiz kalmak, duyarsız toplumların davranış biçimidir.


Bizim halkımızda ise, ağar bedeller ödeyenler aynı şemsiye altında toplanmayı becerebilmişlerdir. Toplumun diğer katmanları da türbündeki seyirciler gibi, bedel ödeyenlerin küçük ödüllerinden faydalanmışlardır.


Baskıcı rejimlerin ezdiği mağdurlar, ülkelerinin yönetimine talip olan siyasi hareketler olarak vücut bulmuşlardır.


Tek tip insan oluşturma mantığı ile kurulan rejimlerin ayakta durması imkânsızdır. 


Çoğulcu Demokrasiler, farklılıkları zenginlik olarak kabul ederler.


Dayatmalarla kabul ettirilen düzenlemeler, sonsuza kadar gidemez.


Halkın kendi isteğiyle kabul ettiği yenilikler o toplumun yaşam biçimi haline gelir. Zorla kabul ettirilen yenilikler devrim değil, zulümdür.


Ülkemize baktığımızda sessiz bir devrimin gerçekleştiğini görüyoruz. Ötekileştirilenlerin siyasi hareketi bugünün iktidarı olurken, Eski düzenin Efendileri elinden giden ayrıcalıkların şokunu yaşamaktadırlar.


Egemenler yer değiştirince, kendini ülkenin sahibi görmeye alışmış seçkinler, akla hayale gelmedik felaket senaryoları üretmeye başladılar.


Yalan yanlış çarpıtmalarla psikolojik bir savaş başlattılar.


Celladına aşık insan misali bir kesim halkımız da bu psikolojik savaşın bir parçası haline geldi. Bir kesim halkımız Eski düzenin efendilerine bilerek veya bilmeyerek yardım ediyorlar.


Siyasi rakibini düşman gösterme taktiği toplumun en kılcal damarlarına kadar yayıldı. Nefret; politikanın ana malzemesi oldu.  


Çizilen felaket tablolarına inanan kesimler, öylesine hırçınlaştılar ki kendilerinden olmayanları parçalayacak hale geldiler.


Kin ve nefret, şiddet doğurur.


Eski Düzenin efendileri siyaseti topluma fayda üreten bir anlayıştan çıkarıp, rakibini düşman görecek bir noktaya taşıdılar. Şu sıralar da şiddeti pompalıyorlar. Ama sağduyu buna izin vermeyecek. Kaybedecekler.


Ülkemiz insanını İktidardan yana ve iktidara karşı olmak üzere ikiye böldüler.


Bizim bölgemizi ele aldığımızda bu gerçeklik çok çarpıcı olarak yaşanıyor.


Nefret kültürünü o kadar yerleştirmişler ki, Siyasi Rakiplerine düşman gözüyle bakıyorlar. Bu öfkeyi diri tutmak için de, her gün bir birlerini biliyorlar.


Halbuki aynı kentte yaşayan insanlar siyasi görüşleri yüzünden bir birlerini düşman görmemeli. Birbirlerinin siyasi görüşüne saygılı olmalı.


Bu öfkenin hoşgörüye dönüşmesi için siyasilere çok iş düşüyor. Ortak çıkarlar için birleşebilmek o kente hizmet akışını hızlandırır.


Ama bir birine düşman gözüyle bakan iki ayrı siyasetin insanlarını aynı yerde nasıl toplayacaksınız? 


Açılan derin siyasi yaraları nasıl saracaksınız? 


Öfke kin ve düşmanlık üreten o kibirli dilleri nasıl susturacaksınız? 


Tek siyasi sermayesi bozgunculuk olan eski ideolojik anlayışı nasıl yıkacaksınız? Yalan yanlış gelecek okumalarla siyaset mühendisliğine soyunan küçük beyinlileri nasıl arıtacaksınız?


Aynı çıkarlar için ayrı siyasi görüşleri nasıl bir araya getireceksiniz?


Yerleştirilen siyasi kini ve nefreti, sevgiye ve hoşgörüye nasıl çevireceksiniz?


Tek yaşam şansını ayrımcılık yapmak olanlar, bundan vazgeçerlerse yok olacaklarını bililerler. Tek sosyalleştikleri alanlarını elinden alırsanız, sudan çıkmış balığa dönerler. Onun için azınlık kültürüyle birbirine kenetlenir, bölünmezler. Bölünenlerin zaafiyeti ile bölgesel iktidarlarını sürdürürler.


Aslında onlar seçim kazanmazlar, böldürdükleri siyasetler seçim kaybederler.


“Ben kazanamadım, sen de kazanma anlayışı” böler ve kaybettirir.


Bölgemizin bu kronik hastalığını iyileştirmeye insanların gücü yetmedi ve yetmeyecek. Bu  dermansız derdimizi  ancak, zamanın sihirli gücü yavaş yavaş çözecektir.


Değişmeyen tek şey, değişimin ta kendisidir...


O halde, Ülke değişir de, bölge değişmez mi?