Türk Ocakları 100 YAŞINDA

Türk Ocakları 100 YAŞINDA

Türk Ocakları 100 YAŞINDA

Türk Ocakları 100 YAŞINDA

Türk Ocakları 100 YAŞINDA
28 Kasım 2011 - 09:12


Lüleburgaz Türk Ocakları Şubesi 100. Yıl öncesi sohbet düzenledi





Haber: Alparslan Ermiş





Türkiye’nin en eski ve en büyük sivil toplum kuruluşu olan Türk Ocağı 25 Mart 2012’de tam 100 yaşına basıyor. Lüleburgaz Türk Ocakları Şube’sinde geleneksel hale getirelen Salı sohbetlerinde, Türk Ocakları’nın kurulmasında başrol oynayan Balkan Savaşı ile ilgili, yazar Orhan Suat'ın katıldığı bir program düzenledi.





Türkçülük ülküsüne bağlı olarak, 25 Mart 1912’de, Dr. Fuat Sabit Ağacık başkanlığında ve ünlü Türkçü şairlerden Mehmet Emin Yurdakul, Akçuraoğlu Yusuf, M. Ali Tevfik Yükselen, Emin Bülent Seraroğlu ve Ahmet Ağaoğlu başta olmak üzere Türk düşüncesinde olan tüm vatandaşlar ile birlikte kuruldu. “Türk milletini sevmek ve yüceltmek” olarak tanımlanan Türkçülük ülküsüne bağlı olan şairlerin öncülüğünde kurulup günümüze kadar yaşayan Türk Ocağı 25 Mart 2012’de 100 yaşına basacak.





“Göğüs göğüse çarpışılan yer Lüleburgaz”





Türk Ocakları’nın 100 yıla yaklaşması sebebiyle Lüleburgaz Türk Ocağı’nda, Araştırmacı Gazeteci ve Eğitimci yazar Orhan Suat’ın konuşmacı olarak katıldığı bir sohbet düzenlendi. Araştırmacı Gazeteci ve Eğitimci yazar Orhan Suat, “Öncelikle beni bugün buraya davet eden Lüleburgaz Türk Ocakları yönetimine teşekkür ederim” diyerek başladığı sözlerine Balkan Savaşı'nda Lüleburgaz’ın Kırklareli’nin yerini anlattı. Orhan Suat, “Balkan Savaşı denilince ilk akla gelen Edirne oluyor. Ama göğüs göğse çarpışılan yer ise Lüleburgaz’dır. Meşhur İstanbul Çatalca’da ise antlaşma imzalanıyor” dedi ve Lüleburgaz’ın önemini tek kelime ile vurguladı. 





“Bulgarları yabancı devletler dürttü”  





Sözlerine Balkan Savaşı'nı anlatarak devam eden Suat, “Bulgarlar 1912’den önce, yabancı devletlerin dürtmesi ile dişlerini göstermeye başladılar. Ama o günkü yönetimimiz, ‘Biz bunları tükürüğümüzle boğarız’ diyerek Bulgar ordusunu kale almayıp, hiçbir hazırlık yapmadan normal yaşantısına devam etti. Ama su uyur düşman uyumaz, sözü vardır. Aynı o söz gibi Bulgar ordusu da uyumadı. Yabancı askerlerden de eğitim alarak hazırlıklara başladı. O günkü basında ise Bulgarlar ‘Gün gelecek İstanbul’u, Kırklareli’yi alacağız diyorlar. O zamanlarda devletimize bağlı bir elçi, bir toplantıda ‘hoş geldiniz’ denmediği için Bulgaristan’a giderek, elinde olan tüm belgeleri Bulgaristan’a veriyor. Birde bizim ordumuz o zaman terhis edilmiş, dağınık bir şekilde ikilemde olan ordumuzun hiç beklenmediği anda savaş patlak veriyor. Ama bizimkiler halen ‘bir saatte yeneriz’ diyorlar ama o Bulgar kuvvetleri şimdiki Kofcağız Tepesi'nden giriyorlar. Ve Bulgar kuvvetleri inanılmaz bir azimle, o kadar güçlü olan kuvvetimize karşı çıkıyor. Kırklareli’ndeki ordumuz da hazırlık yapıyor. Fakat Kırklareli’nde görevli olan paşa, yer değiştirelim diyerek karanlıkta hareket ediyor. Göz gözü görmeyen karanlıkta hareket eden askerler, birbirlerini görmediği için Bulgar askeri sanıp birbirleri ile çatışıyor. Ve askerde bir moral bozukluğu oluşuyor. Bulgarlar ise bölgeye bir gözcü gönderiyor. Ve gözcü Türk askerinin öldüğünü ve dağınık bir vaziyette olduğunu görünce komutanına hemen haber veriyor. Ve Bulgarlar Kırklareli’nden hücuma kalkıyor. Askerimiz ise Bulgarları görünce tüfeğini atıp kaçıyor. Ve Bulgarlar ise bu bozgunda kalan birçok yemekleri, silahları ve Almanya’nın verdiği 4 uçağı ele geçiriyor. Bulgarlar ise elini kolunu sallaya sallaya bir günde ele geçiriyorlar Kırklareli’ni. Bizimkiler ise Kırklareli’nden ordu halinde geriye kaçıyor. Ve öne geçen subaylar kaçan askerleri uyarıyor ve uymayanları öldürüyorlar. Ama asker öyle bir kaçıyor ki subayları ezip geçiyor. Askerlerimiz daha sonra bir buçuk gün içinde Lüleburgaz’da Karaağaç Deresine kadar çekiliyorlar. İkinci defa mevzi alıyorlar. Bulgar genelkurmayı hücuma devam etse, İstanbul’a kadar ilerleyebilecekler fakat onlar eğlence düzenliyorlar. 2 güne kalmaz Türk ordusu tekrar toparlanıyor. Turgutbey’den ilerisine kadar savunmaya geçiyor. Ama halen moraller sıfır. Balkan Savaşı her yerde oluyor ama ben Balkan Savaşında Lüleburgaz’da, Kırklareli’nde ve Babaeski’de olanları anlatıyorum. Askerimiz Conkara ve Turgutbey’e toplanıyor. Ve tekrar hücuma geçiyor Bulgarlar. Ve 4 gün boyunca savaşıyorlar. 28 Ekim’de başlıyor, 29 Ekim’de Lüleburgaz düşüyor. O zamanlar Sakızköy’de duran Ordu Komutanı Abdullah Paşa’ya emir geliyor. ‘Savun bu bölgeyi’ diye. Paşa askerleri toplarken, Bulgarlar top atışları ile atığı her yeri vuruyor. 29-30 Ekim günü tekrar birliklerimiz kaçıyor ve ikinci seferde kaybediyoruz. Basında ise ‘Büyük Osmanlı kaçıyor’ manşetleri atılıyor. 1 Kasım 1912’de askerler tam at nalı gibi geriye kaçıyor. Binlerce asker yolda ölüyor. Ve ölenler köpeklere yem oluyor. Bölgemizde binlerce Meçhul Asker vardır. Artık siz Allah’ın bir yardımımı dersiniz bilmiyorum ama ölenlerden dolayı Kolera virüsü baş gösteriyor. Ve müthiş bir hızla yayılıyor. Bizim ordumuz ise Çatalca’ya kadar çekiliyor. Sonuç olarak Bulgarlar 58 günde Çatalca tepelerine geliyorlar. Bulgar askerlerinin arasında da bir anlaşmazlık çıkıyor ve dağılma eşiğine kadar geliyor. O dönemdeki Kuşçu Başı Eşref ve Arkadaşları Padişahtan özel izin alarak, Çatalca’dan yola çıkıp, alabildikleri yerlere kadar alıyor. Ve bütün Bulgarları yıkıp geçiyor. Ama yabancı devletler rahat durmuyor tabi. Onları engellemeye çalışıyorlar ama Kuşçu Başı Eşref aşırı ilerliyor. Ve İngiltere yönetimi, Padişah’ı tehdit ediyor ve Kuşçu Başı Eşref geri dönmeyeceğini bildirerek, Batı Trakya Cumhuriyeti’ni kuruyor. Ama o devletin kaldırılması isteniyor. Yunanistan’a kadar uzanan bir devlet. Eşref devleti bırakıyor. Sonunda da Çatalca’da toplanan Türk ve Bulgar subayları, 23 Mart 1912’de savaş bitiyor. Ve Bulgarlar ‘Olele Burgaz’ diyerek geri kaçıyorlar. Ve Lüleburgaz 3 ay boyunca Bulgar işgalinde kalarak, geri alınıyor.” diyerek üstü kapalı bir şekilde Orhan Suat Balkan Savaşını anlatıyor.          





“Lüleburgaz’a sahip çıkılmadı”





Sözlerine Lüleburgaz’ın şuan ki durumunu anlatarak devam eden Suat, “Ben istiyorum ki, Edirne’den sonra Lüleburgaz gelirken, şimdi ise sahip çıkılmadığı için geriye gitti. Bugün Lüleburgaz Balkan Savaşı’nın en büyük acılarından birini yaşadığı için önümüzdeki yıl, bu sohbetimizi daha geniş çaplı bir şekilde büyük bir konferansla Lüleburgazlılara sunacağız. Balkan Savaşı’ndan sonra ardı ardına gelen savaşlar ile tam bitti derken Yüce Atatürk milletimizin imdadına yetişiyor ve bizleri kurtarıyor. Bu memleket öyle işkembeden kurulmadı ki, kan ile kuruldu. Bu milleti kimseye kaptırmayız. Olayları biraz üstünden anlattık, düşündüğümüz konferans gerçekleşirse daha da detaylı anlatacağız. 





Balkan Savaşının Acısı


100. Yıl (1912-2012)   





Orhan Suat daha sonra önümüzdeki sene bastırılması düşünülen Balkan Savaşının Acısı 100. Yıl (1912-2012) adlı eserinden bir örnek göstererek, seneye Lüleburgazlılara ücretsiz dağıtılacağının sözünü verdi. 





Bir demet konser





Araştırmacı Gazeteci ve Eğitimci yazar Orhan Suat’ın konuşmasından sonra da Türk Ocakları Derneği Maltepe Şubesi Gençlik Kolları üyesi ve aynı zamanda Babaeski Meslek Yüksekokulu'nda öğrenim gören kıymetli Bağlama Sanatçısı Burak Kocaman ise mükemmel yorumu ile düzenlenen sohbete renk kattı.