“Trakya toprağının pazarlık konusu yapılmasına müsaade etmeyeceğiz”

“Trakya toprağının pazarlık konusu yapılmasına müsaade etmeyeceğiz”

“Trakya toprağının pazarlık konusu yapılmasına müsaade etmeyeceğiz”

“Trakya toprağının pazarlık konusu yapılmasına müsaade etmeyeceğiz”

“Trakya toprağının pazarlık konusu yapılmasına müsaade etmeyeceğiz”
10 Aralık 2010 - 09:13

Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde,  Çorlu Çevre Gönüllüleri Derneği’nin
koordinatörlüğünde, olmak üzere toplam 17 Demokratik Kitle örgütünün
katılımı ile 04-05 Aralık 2010 tarihlerinde gerçekleştirilen Marmara
Çevre Platformu (MARÇEP) 38. Bölge Toplantısı yapıldı.


HABER MERKEZİ

Yapılan toplantıda; Prof. Dr. Osman İnci “Trakya Planlarında Son Durum”,  Prof. Dr. Emre Aysu “Revizyon Plan, 1:25000 Ölçekli Tekirdağ”, Ahmet Atalık “Trakya’da Tarım ve Planlama”, Prof. Dr. Halim Orta “Trakya Su Kaynaklarının Son Durumu ve Geleceği”, Avukat Ömer Aykul “Planların Hukuki Durumu” konularında katılımcıları bilgilendirdiler.
Gerçekleştirilen toplantının ardından yayınlanan sonuç bildirgesinde şunlar kaydedildi:
“ Bu toplantıya güçlerini birleştirerek katılan Demokratik kitle örgütleri olarak: Demokratik  hukuk devleti olduğu iddia edilen ülkemizde, İstanbul metropolitan planlamaya yaptırılan 1/100 00 ölçekli “Çevre Düzeni  Planı”nı anayasamızın 166 ıncı maddesine “özellikle sanayinin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızlı gelişmesini sağlamak yerine dengeyi bozacağı için açıkça aykırıdır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti 1982 anayasasının ”Planlama; Ekonomik ve Sosyal Konsey” başlıklı 166 maddesi: “Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayinin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızlı gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilâtı kurmak Devletin görevidir.
Planda millî tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir.” hükmüne amirdir.
Sözkonusu plan meraları amaç dışı kullanıma açması açısından da anayasamızın 45’inci maddesine aykırıdır diyoruz. Çünkü 1982 Anayasasının “Tarım, Hayvancılık ve Bu Üretim Dallarında Çalışanların Korunması” başlıklı 45’nci maddesi; “Devlet, tarım arazileri ile  çayır ve mer'aların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır” demektedir.
Ülkenin %3’lük toprağını oluşturmasına karşılık nüfusun halen % 20 sini barındıran Trakya Bölgesi’nin zaten yoğun olan nüfusunun artırılması çevre kirliliğini daha da artıracağı için 1982 Anayasası’nın “Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması” başlıklı 56’ıncı maddesine; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” aykırı olduğunu iddia ediyoruz.
Ülkemizin her bölgesinin yaşanabilirliğini eşitlemeye çalışmak için az gelişmiş ancak tarım işgücü ve toprağı bulunan bölgelerde tarım ve toprağın kullanımının planlanması gerekirken Trakya toprakları üzerinde “plan” maskesiyle oynanan bu hukuksuz oyuna kimsenin inanmadığını vurguluyoruz. Yanlış politikalarla hayvancılığın can çekişir hale gelmesi sonucu hayvancılığa elverişli bölgelerdeki çiftçiler göç eder ve ülkemiz vatandaşları dünyanın en pahalı etini yerken Trakya Bölgesi’nde Tarım ve Hayvancılığı geliştirme komedisine “DUR” diyeceğimizi haykırıyoruz.
Demografik yapıyı değiştirecek ve çağdaş gettolar oluşturacak bu planın toplumsal yabancılaşma ve ayrışmalara (segregasyon) sebep olacağına ve sosyal patlama yaratacağına inanıyoruz. Stratejik seviyede bu kadar sanayi ve tarım bölgeleri ile nüfusun sınıra yakın bölgelerde yoğunlaştırılmasının ülke güvenliği açısından büyük bir hata olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Yapıldığı günden beri üzerinde onlarca değişiklik yapılarak yamalı bohçaya dönüştürülen planın bilimsel açıdan bütünlük arz etmesinin mümkün olmadığını belirtiyoruz. Suyun öneminin giderek arttığı çağımızda böyle bir planlamanın bölgede susuzluğa dolayısı ile vatandaşlar arasında çatışmalara sebep olacağını vurgulamak istiyoruz.
Yirmi iki kamu kurumunun bağımsız plan yapma yetkisinin devam edeceği bir ana plan yapmak, buna zaman, emek, para ve güç harcamanın yolsuzluğa resmi kılıf hazırlamak olduğunu iddia ediyoruz.
Bu gerçeklere rağmen Edirne Belediye Meclisinin ve Edirne İl Genel Meclisi’nin büyük bir aymazlık ve bilgisizlikle, İstanbul Metropolitan Planlamanın yaptığı 1/100 000 ölçekli planların onanması anlamına gelen 1/25.000 Ölçekli Edirne İl Çevre Düzeni planın onaylama kararı reddediyor ve protesto ediyoruz.
* Ve çözüm olarak;
Öncelikle yapılacak her türlü planın hukuki çerçevesi net olarak çizilmeli ve bu plandan etkilenecek olan tarafların bilgi edinme hakkına saygı duyularak, her türlü iletişim aracı ile, açıklanmalıdır.
İstanbul nüfusu ve sanayisinin desantralizasyonu için İstanbul’a göç veren doğu Karadeniz, doğu Anadolu ve güneydoğu Anadolu bölgelerine planlama yapılmalı. Çayır ve meraların amacına uygun kullanılarak köylülerin “ taş yerinde ağırdır” ilkesine paralel göç etmesinin önüne geçilmeli,
Hava kirliliği açısından 2009 yılında Türkiye ikincisi, 2010 yılında ise Türkiye birincisi olan Tekirdağ ilinin daha fazla kirletilmemesi için kirletici sanayi bölgeye sokulmamalı, Ülkemizin her bölgesinin, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, yaşanabilirliğini eşitlemek için bu tür planlamalara istihdama ve üretime en çok ihtiyacı olan bölgelerden  başlanmalı, Hayvancılığın tekrar canlandırılması için hayvancılığı teşvik edici tedbirler (Her köye sözleşmeli bir ziraat mühendisi, bir veteriner görevlendirilmesi, hayvan yem fiyatlarının sübvanse edilmesi, ürünlerin alım garantisi, ithal hayvan miktarının kısıtlanması vb) alınmalı. Eğitim ve öğrenim seviyesi yükselmediği sürece sorun yaratacak olan iç göçün demografik yapıyı değiştirecek orana çıkması engellenmeli,
Sanayi ve tarım organize bölgelerinin özellikle ihtiyaç olan bölgelerde kurulabilmesi için merkezi planlama yapılarak gerçekleşmesini sağlayacak tedbirler ( verilen kredilerin ödeme süre ve faizleri bölgesel olması, işletmelerin hammaddeye yakın olmasının sağlanması vb) alınmalı.
Yer altı sularının kullanması yönetmeliği tavizsiz uygulanmalı, atık suların temizlenerek yeniden kullanımı sağlanmalı, suların kirlenmesini önlemek için toplu ve rüzgar ve güneş enerjisi ile çalışan  arıtma sistemleri kurulmalı.  Çok su kullanan sanayi ve tarım bölgeleri için yerüstü sularını kullanma amaçlı “her köye bir gölet” yapılmalı,
 Yeni yapılan her binanın yağmur suyu toplama sistemleri, suyu ortak kullanım alanlarında kullanmak için, bir havuza bağlanması sağlanmalı diyoruz.
Bizler,  MARÇEP bileşenleri olarak, bu topraktan aldıklarımızı hak etmek adına,  bu planı “küresel ekonomide rekabetçi bir odak noktası yaratmak” gibi süslü bir amaç için yaptıklarını iddia edenlere soruyoruz;
“Hangi gelişmiş ülke aynı şartlarda böyle bir plan yaptı?  Her planda takılması gereken “ulus devlet gözlüğünü” neden takmadınız? Demokratik hukuk devletinden bahsediyorsunuz ama kaderimizi kapalı kapılar ardında çiziyorsunuz. Neden? Yoksa saklanması gereken şeyler mi var?
* Sonuç olarak:
Halka rağmen Trakya toprağının ve halkın geleceğinin, kapalı kapılar ardında pazarlık konusu yapılmasına müsaade etmeyeceğimizin, halkın ve çevrenin aleyhine atılacak adımlara daha güçlü karşı koyacağımızın bilinmesini istiyoruz.” (s)