İdeolojiler düşünceye giydirilmiş deli gömlekleridir

İdeolojiler düşünceye giydirilmiş deli gömlekleridir

İdeolojiler düşünceye giydirilmiş deli gömlekleridir

İdeolojiler düşünceye giydirilmiş deli gömlekleridir

İdeolojiler düşünceye giydirilmiş deli gömlekleridir
25 Şubat 2010 - 09:12


MİSAFİR KALEM


Görkem Evci
gorkem.evci@boun.edu.tr


Ülke meselelerine kalıplamış bakışlarla, ideolojik fikirlerle yaklaşmaktan şiddetle kaçınmak gerektiğini düşünüyorum. Bütün ideolojiler düşünceyi kısıtlayıp, bireyi fanatikleştirir. Fanatizm ise sorunlara aydın ve objektif bir bakış açısıyla yaklaşılmasını engeller.
İdeolojilerin karşısındaki tavrı ve nedenleri üç maddeyle özetleyebiliriz:
1) Bugün yeryüzünde hâkim olan ideolojilerin kaynağı Roma ve Yunan düşüncesidir. Bu düşünce sistemleri ise bugünkü Avrupa´nın temelleridir. Bu yüzden Avrupalıların sosyal ve kültürel değişimlere göre, kendi kültürleri çerçevesinde kendi sorunlarına yönelik ortaya koydukları reçeteler onların ideolojik görüşlerini oluşturur. Onların kendi hastalıklarını tedavi etmek için kullandıkları "ilaçların" bizim sorunlarımızla bir ilgisi olamaz. Çözüm önerileri olarak doğan ideolojiler; siyasî, sosyal, ekonomik ve hatta coğrafî şartlardan etkilenerek gelişirler. Çok açıktır ki Batı kaynaklı ideolojilerin oluştuğu şartlar, bizim medeniyetimizde hiçbir zaman oluşmamıştır. Ancak bu fark Tanzimat´tan bu yana göz ardı edilmiş ve Batı´dan gelen ideolojilerin sorunlarımıza çare olacağı zannı ile çözümler bu ideolojilerin ışığında aranmıştır. O günden bu yana da durumumuzu Cemil Meriç şöyle özetliyor:
"Batı karşısındaki durumumuz, efendisinin ilaçlarını çalıp içen uşağın durumudur"
2) Tarih boyunca ideolojiler insanlara daha iyi bir yaşam vaat etmiş ama bunu kendi doğdukları yerlerde bile gerçekleştirmeyi başaramamıştır. Hâkim ideolojiler, amaçladıklarını yerine getiremedikleri gibi, bunun aksine sebep olmuştur. Örneğin Kapitalizm, rekabet ile beraber daha ucuz mal üretmeyi ve tekelciliği önlemeyi amaçlamış ancak bu, istenilenin aksine burjuva tekelinin oluşmasına sebep olmuştur. Buna tepki olarak doğan ve üretim araçlarının bir elde toplanmaması, tüm mülkiyetin kolektif olması böylelikle eşitliğin sağlanması için özel mülkiyeti kaldıran komünist rejimlerde de, yönetimi işçi sınıfı adına vekâleten devralan tek parti yönetimleri bu vekâleti hiçbir zaman işçi sınıfına devretmeyerek, kapitalizmdeki burjuva sınıfının yerini aldı. Sonrasında oluşan devlet tekeli de, kapitalizmdeki özel şirketlerin rolünü alarak ortaya "devlet kapitalizmini" çıkardı. Kısaca tepki olarak doğduğu durumu kendi eli ile tekrar yaratmış oldu. Kapitalizmin doğurduğu komünizm, sonrasında yerini faşizme bıraktı. Faşizm ise diğer iki ideolojinin aksine tekeli savunduğunu, yönetici sınıfın, egemen sınıf olduğunu önceden kabul etti. Böylece kapitalizm ve komünizmin istemeden oluşturduğu durumu, planlı olarak ortaya koymuş oldu. Faşizmin dış politikası olan savaş ve millî sınırları genişletme hayali, üstün ırk inancı ile birleşerek giderek emperyalizme dönüştü. Emperyalizm de sömürü düzenini kurarak kapitalizmi yeniden canlandırdı. Eğer insanlık ideolojik saplantılarla düşünmeye devam ederse birbirini takiben doğan bu ideolojiler, tarih boyunca bu döngüyü izleyerek birbirinden farklı olduğu iddiası ile aynı durumları ortaya koymaya devam edecektir.
3) Düşünce belli kalıplara sokulamaz. Bir fikrin mutlak doğru veya mutlak yanlış olması mümkün değildir. Ancak bir ideolojiyi benimseyen insan başta da bahsettiğim gibi zamanla fanatikleştiğinden sadece bir araç olan ideolojiyi, amaç haline getirir. İdeolojinin çizdiği sınırların dışında düşünememeye başlar. Böyle dar sınırlarla kuşatılmış fikirler ise gerçek anlamda fikir olmaktan çok uzaktır. Düşünce belli bir kalıba girince artık bireylerin düşündüklerinin önemi kalmaz. Objektif ölçütler ortadan kalkar. En basit insanî durumlar bile ideolojik pencerelerden değerlendirilmeye başlanır. Böyle bir durumda, bir ideolojiyi eleştirmek, mutlaka onun karşısındaki ideolojik görüşe sahip olmayı gerektirir. Gerçekte durum böyle olmasa bile, bir ideolojiyi eleştiren insan, karşıt ideolojik görüş ile yaftalanmaktan ve ideolojilerin cendereleri arasına hapsedilmekten kurtulamaz. Bu da insanların anlatmak istedikleri gerçeklerin anlaşılmasını engeller.
Tüm bu sebepler göz önüne alındığında düşünmenin, kalıplara hapsolduğunda asıl maksadından uzaklaştığını ve gerçekleri görmeyi zorlaştırdığını anlamak hiç de zor değil.
İdeolojilerin düşünceye giydirilmiş deli gömlekleri olduğu bilinci ile bütün izm´lerden uzak durmak elzemdir.