“Halk sağlığı tehdit altında”

“Halk sağlığı tehdit altında”

“Halk sağlığı tehdit altında”

“Halk sağlığı tehdit altında”

“Halk sağlığı tehdit altında”
14 Aralık 2010 - 09:46

* Ziraat Mühendisleri Odası Kırklareli Temsilcisi Dr. Erol
Özkan; “Gıda güvenliğine bütçe ayırmayan toplumlar, çok daha fazlasını sağlık
harcamalarına ayırmak zorunda kalmaktadırlar” dedi


Normal
0
21


false
false
false







MicrosoftInternetExplorer4






/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:"Normal Tablo";
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-parent:"";
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:10.0pt;
font-family:"Times New Roman";
mso-ansi-language:#0400;
mso-fareast-language:#0400;
mso-bidi-language:#0400;}



 


.


HABER MERKEZİ


Kırklareli’de Ziraat Mühendisleri Odası, Kimya Mühendisleri
Odası ve Gıda Mühendisleri Odası’nın İl Temsilcilikleri 13 Aralık 2010
Pazartesi günü tüm Türkiye’de eş zamanlı olarak “Halk Sağlığı Tehdit Altında,
İşsizlik Artıyor; Çözüm Değil Sorun Üretiliyor” başlıklı bir basın açıklaması
gerçekleştirdiler.


Saat 12.30’da Dingiloğlu Parkı önünde Ziraat Mühendisleri
Odası İl Temsilcisi Erol Özkan yaptığı açıklamasında şunları kaydetti:


“Biz söylemiştik, yine söylüyoruz: Halk sağlığı tehdit
altında, işsizlik artıyor; çözüm değil sorun üretiliyor. 5996 sayılı Veteriner
Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu yasalaştıktan 6 ay sonra 13
Aralık 2010 tarihinde tüm maddeleriyle yürürlüğe giriyor. Bu Kanunun
yasalaşması sürecinde, getirilen düzenlemeler ile; halk sağlığına tehdit eden bir
yasa olarak çıkmakta olduğu, mevcut gıda kontrol altyapısı ile işletmelerin
keyfiyetine bırakılan bir üretim tarzının devamına yol açıldığı, sektörde gıda
konusunda eğitim almış kişilerin dışlandığını ve sonuçta halk sağlığının yerine
ticaret rantının tercih edildiği kamuoyuna duyurulmuştu.


5996 sayılı Kanunla iddia edildiği gibi, Avrupa Birliği’ne
uyumlu bir gıda mevzuatı ve kontrol sistemine değil, küçük işletmeler ve esnafı
korumak adına sorunlu bir sisteme geçilmiştir. Bu Kanun, Türkiye'deki 50 bin
gıda işletmesinin yaklaşık % 80'inin sadece işyeri bilgisi ve insafı ile üretim
yapmasını sağlayacaktır. Artık çocuklarımızın tükettiği gıdaların üretiminde
konu uzmanlarının bulunması gerekliliği yoktur. Gıda güvenliğine aykırı
uygulamaların ağırlıkla bu işletmelerden kaynaklandığı değerlendirildiğinde;
Kanunun uygulanmasının gıda güvenliği ve halk sağlığı için ne denli tehlikeli
sonuçlar oluşturacağı anlaşılmaktadır. Son derece yetersiz olan denetçi sayısı
ile gıdalarımızı denetleyebilmekten uzak olan kamu, şimdi de sektörde çalışan
mühendisleri uzaklaştırarak yeni bir sorun alanı oluşturmaktadır. 13 Aralık
2010 tarihinden itibaren, Mühendis olmadan üretim yapan işletmeler, halk ve
tüketici sağlığı açısından büyük riskler oluşturabilecektir. Bu riskler, kısa
vadede gıda zehirlenmesi olabileceği gibi, uzun vadede toksik ve kanserojen
etkiler de olabilecektir. Üstelik bilinmektedir ki, yalnızca işletme sahibinin
bilgisine ve alışkanlıklarına terk edilmiş bu tip işletmelerin gıda üretimleri,
kamunun denetim gücünün oldukça eksik ve yıpranmış olduğu günümüz koşullarında,
her gün basına yansıyan bir başka gıda skandalının konusu durumundadırlar.


Gıda işyerleri; gıda alanında eğitimli olmadan, gıda
güvenliği ile ilgili tehlikeleri bilmeden ürettikleri ürünleri piyasaya arz
edebilecektir. Çünkü Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Kanun ve bu  Kanuna dayalı hazırlanan yönetmelik
taslaklarıyla, dünyada eşi olmayan bir uygulamaya giderek, gıda alanında bir
bilgisinin olup olmadığını bilmediği işyeri sahiplerine tüketeceğimiz gıdaların
tüm sorumluluğunu hiçbir şarta bağlamadan bırakıyor ve halen faaliyette olan
işletmelere 5 yıl süre ile hiçbir yaptırıma tabi değilsin diyor. Artık gıda
işletmeci, eğitimli olmadığı bir alanda, konuda uzman olmayan kişilerce
üretildiğinde halk sağlığı açısından çok büyük bir risk oluşturma ihtimali
olabilecek işlenmiş gıda ürünlerini üreterek tüketicilere arz edebilecektir.


Kanunun taslak uygulama yönetmeliklerinde de görüldüğü gibi,
AB'ye uyum adı altında AB ülkelerinde olmayan biçimde resmi kontrollerin özel
kesime devredilmesi projesi de yürürlüğe konulmaktadır. Bu devrin nasıl
uygulanacağına yönelik ayrıntıların Kanun ve yönetmeliklerde verilmemesi
kaygılarımızı artırmaktadır.


Bizler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları olan
Odalar olarak, bu konuda da kamu yararına bir tavrın geliştirilmesinin ısrarlı
takipçileriyiz. Bu çerçevede diyoruz ki; gıda güvenliğinin vazgeçilmezliği
ilkesi çerçevesinde, doğru üretim yapma gayreti içinde olan esnafı da koruyan çözümler
bulunmalı ve yaşama geçirilmelidir. Bu doğrultuda, gıda güvenliğini sağlama
amaçlı önceki düzenlemeden geri adım atarak halk sağlığını riske etmek yerine;
hem işletmelerin teknik ve hijyenik standartlarının yükseltildiği ve hem de
personel çalıştırmanın küçük işletmeler üzerine bir yük oluşturmayacağı ara
çözümler, sorunun halk, esnaf ve mühendis ortak yararına olacak biçimde
çözümlenmesi için en doğru yol olarak görülmektedir.


Bu sonucun ortaya çıkması, tüm gıda işletmelerinin eksiksiz
bir biçimde teknik eleman çalıştırma zorunluluğuna tabi tutulması, küçük
işletmelerde görev yapacak, işin nevine göre konusuyla ilgili lisans eğitimi
almış personelin yetkilendirilmiş denetçi niteliğiyle kamu adına  çalışması ve bir anlamda denetim yapması,
hizmetinin karşılığı olan ücret ve sosyal güvenlik primlerinin ise tarım
bütçesine konulacak ödenek ile karşılanması ile mümkündür.


Böylece küçük esnaf, işyerinde kamu finansmanı ile çalışacak
konu uzmanının katkılarından yararlanarak, güvenli gıda arz edecek, diğer
taraftan herhangi bir finansman yükü altına girmeyecektir.


Bu yöntemde, aynı zamanda, konu ile ilgili lisans eğitimi
almış personel işyeri sahibinin çalışanı konumundan çıkarılmakta, böylelikle
mevcut sistemin aksayan en önemli kısmı da yeniden ve uygun biçimde düzenlenmiş
olmaktadır.


Sözü edilen yöntemin tarım bütçesinde doğuracağı finansman
yükünün, yıllık 100 milyon TL düzeyinde olacağı, tarafımızdan hesaplanmaktadır.
Bu rakam, 6 milyar TL olan toplam tarım bütçesinin 60'da 1'i kadardır. Üstelik
bilinmektedir ki, gıda güvenliğine bütçe ayırmayan toplumlar, çok daha
fazlasını sağlık harcamalarına ayırmak zorunda kalmaktadırlar. Bunun da
yanında, ilk üretim ve işleme süreçlerinde önleyici yaklaşım sergilenmediği
sürece, son ürün kayıpları ve imhaları nedeniyle finansman yükünün ağırlaştığı
da bilinmektedir.


Bu finansmanın sağlanması yanında Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, meslek Odaları ve esnaf odalarının işbirliği içinde çalışması, gıda
sektörünün gelişimine ve çağdaş standartlara kavuşmasına neden olacak, böylelikle
gıda güvenliği de sağlanmış olacaktır.


Bizler, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri olarak,
halk ve kamu yararına olan bu teklifin yaşama geçirilmesi için, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı'nın 5996 sayılı  Kanunda kendisine verilen yetkiyi kullanmasını
ve 30 beygir gücü veya 10 çalışanın altında işgücü çalıştıran işyerlerinin bir
anlamda kontrolden uzak üretim yapabilmesi koşulunu yeniden değerlendirmesini
bekliyoruz. Mühendisi üretim süreçlerinden dışlayıp halk sağlığını hiçe sayan
bir tutumun geliştirilmesi tercih edilirse, bilinmelidir ki, bizler meslek
odaları olarak, bu düzenlemelere karşı, üyelerimiz ile birlikte her türlü meşru
mücadeleyi yürütmek kararlığındayız.” Yapılan açıklama sonrasında oda üyeleri olaysız
bir şekilde dağıldılar. (c.s.)