Halaylardan tek kişilik danslara

Halaylardan tek kişilik danslara

Halaylardan tek kişilik danslara

Halaylardan tek kişilik danslara

Halaylardan tek kişilik danslara
16 Şubat 2010 - 09:15


MİSAFİR KALEM


 


Görkem Evci
gorkem.evci@boun.edu.tr



"Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz..." diyordu Akif... Çanakkale´de birliğin, beraberliğin, millet olmanın ne demek olduğunu en müşahhas şekliyle gösterebilmiş olan "Asım’ın Nesli"nden bahsediyordu büyük şair. "Namusunu çiğnetmemiş ve çiğnetmeyecek" olan, "Aldırmadan gidemeyen", "Kanayan bir yara gördüğünde ciğeri yanan" bir nesilden dem vururken şimdiki duruma nasıl geldiğimize şaşıyor; omuz omuzayken nasıl ayrı düştüğümüze hayret ediyordu belki de.
Yüzyıllar boyunca, bir arada yaşamanın, ortak bilincin ve beraberliğin resmini çizen bir kültürün bugünkü temsilcisi olan bizler, çıkarımız olmadan aramızda bağ kuramıyor, "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyebiliyorsak bir yerlerde bir yanlış var demektir. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" düsturunu çoktan terk etmişiz zaten. Komşumuzun açlığından değil, isminden bile haberimiz yokken bu kültürün bugünkü miraçsısı olmaktan utanmamız gerekir. Çünkü tarihe adını yazdırırken "Millet" kavramının içini doldurabilmiş ehl-i gönül insanların bastığı topraklara basma şerefine nail olduğumuzu unutup, millet kavramının içini boşalttıktan sonra aramızda bağ kurmaya çalışıyoruz.
Mehmet Akif´e "Asım’ın nesli demiştim ya, nesilmiş gerçek" dedirten sırrı aramak gerekir. Akif´in kafasındaki genç modelini, Çanakkale´de somut bir ruha kavuşturan bu nesildeki sır neydi? Ya da başka bir deyişle "Çanakkale ruhu" neydi? Bu ruh, bilinçli ve sorumlu bir gençliğin ruhuydu. Asım’ın nesli "Millet" kavramını, küçük farkları ortaya çıkarmak için değil ortak bir payda da toplanmak için kullanmıştı. Bir askeri, imparatorluğun bir ucundan hayatında hiç görmediği Çanakkale´ye getiren asil bir duygu vardı... Mekteplisinden, cahiline; Halep´ten, İstanbul´a kadar onca insanı oraya getiren sebepler açıktı: Vatana borcunu ödemek ve çıkarı olmaksızın sevdiği bu milleti korumak... Yan yana halay çektiği insanlarla halayda olduğu gibi cephede de yan yana olmak istedi onlar. Onlar, camide yan yana saf tuttukları insanlarla ebediyen saf tutarken de yan yana olmayı arzuladılar. Safları sık tuttular ölürken; o kadar sık tuttular ki kimse giremedi aralarından. İşte Asım’ın Nesli’nin, Çanakkale’de örneğini gösterdiği bu beraberlik o kadar sıkıydı ki - ölüm bile ayıramaz bizi derler ya, boş bir laftır çoğu zaman ama burada öyle değil- ölüm bile ayıramadı onların birliktelik duygusunu.
Birlik ve beraberlik ilmek ilmek kazınmış bizim kültürümüze.
Her an hissederiz bunu. Eğlenirken bile ayrı düşmek istemeyiz; düğünlerde halay çekeriz mesela... Ellerle ile omuzlar arasında kurulan bir bağdan ibaret değildir halay. Eller omuzlara uzanmaz da kalplere uzanır sanki öyle samimidir, öyle kuvvetli...
Birlik ve beraberliğin en sembolik örneğidir bence halay. Yan yana, omuz omuza durmak... Aynı anda aynı adımları atmak... Ayrılmamak birbirimizden... Hayatımıza uyarlayabilsek halayı, bugün tartıştığımız birçok konuyu tartışıyor olmazdık. Halay çekerken attığımız gibi aynı anda atsak adımlarımızı, aynı yöne gitsek hepimiz, yan yana, omuz omuza durabilsek ayrılmadan, kısacası hayatımız bir halay gibi sürse ve uzasa gitse halay çekenler, başı sonu belli olmasa halayımızın, halay başının elinde zeytin dalı, dönüp dursak kim ayırabilir ki bizi?
Toplu halde, hep birlikte, hareket etmekten o kadar uzak kaldık ki her alana yansıdı bu değişim. Bıraktık halay çekmeyi nicedir. Artık danslarımız solo... Korolarımız da yok mesela şarkılar hep tek başına söylenir oldu; hep bir ağızdan konuşamamamız ya da konuştuğumuzda her kafadan başka bir ses çıkmasının müziğe yansımasıdır belki de bu... Kim bilir?
Hangimiz karşı apartmanda, üst katta, yan dairede oturan komşusunu tanıyor? Hangimiz millet olabilme bilincine varıp, Asım’ın Nesli’nden bize emanet kalan mirası sürdürebildi? Hangimiz "halay çekmeye" devam ediyoruz? Bu sorulara verdiğimiz cevaplar "Maalesef" ile başlıyor ve "Hiçbirimiz" ile devam ediyor...
Mehmet Akif’le başladık onunla bitirelim; "Toplu vurdukça sineler, onu top sindiremez" demişti millî destanımızın büyük şairi. Eğer aynı anda aynı şeyler için atıyorsa kalplerimiz, ne top yıkabilir bu kaleyi ne de en modern silahlar. Yeter ki ayrılmayalım birbirimizden yeter ki toplu vursun sinelerimiz. Uzasın gitsin halayımız, halay başının elinde zeytin dalı...