Fillerin kavgasında ezilen çimler

Fillerin kavgasında ezilen çimler

Fillerin kavgasında ezilen çimler

Fillerin kavgasında ezilen çimler

Fillerin kavgasında ezilen çimler
17 Şubat 2010 - 08:59


MİSAFİR KALEM


Özcan PEHLİVANOĞLU
ozcanpehlivanoglu@yahoo.com


Türkiye'de siyasi iktidarla kurumlar arasında inkâr edilse de savaş gibi üstü örtülü bir mücadele sürüyor. Bu mücadeleyi kimin kazanacağı şimdilik belirsiz. Ancak kaybedeni her zaman olduğu gibi belli. Türk halkı; bir türlü müdahil olamadığı bu kavganın tek mağlubu. Kabuğunuzu kırıp etrafınıza şöyle bir bakabildiğinizde müthiş bir zenginlikle karşılaşıyorsunuz. Bunu bir kez daha geçen hafta İstanbul TÜYAP'ta açılan EMİTT Turizm Fuarı’nı gezerken gördüm. Oysa size ülkenizin kaynaklarının kıt olduğu ve sermaye birikiminin oluşmadığı adeta ezberletilmiş durumda.
Niye? Ülkenizin zenginliğinden haberiniz olmasın ve zenginliği değil fakirliği paylaşın diye. Hâlbuki gerçek size öğretilenden çok farklı.
Yapılan kavga, Türk Halkı’nın farkında olmadığı bu zenginliğin üstüne oturma ve onu hiç bırakmadan kontrol etme üzerine kurgulanmış durumda.
Bu yüzden Türk halkının hali fillerin kavgasında ezilen çimlerden farksız. Türkiye'nin yeraltı ve yer üstü değerlerinin ve verimli kullanıldığında potansiyelinin çok yüksek olduğu, hem bu konulara ilişkin envanterlerden hem de istatistiklerden belli. Ancak bu zenginlik Türk halkı lehine kullanılamıyor ve de kullandırılmıyor.
TEKEL işçisi bu sebeple hakkını alamaz, dış ve iç borç faiz sarmalından dolayı kaynak aktaramadığınız emekliniz sürünür, göbekten bağlı olduğunuz dış güçler tarımsal ve hayvansal üretim istemediği için köylünüz can çekişir, özelleştirme ile kamu ya da özel sektöre ait neyiniz varsa satıldığı için esnafınız, işçiniz ve orta ölçekli sanayiciniz evine ekmek götüremez hale gelir. Bu liste daha uzar gider.
Bunlar doğru dürüst konuşulmaz bile. Medyanın manşetlerinde bu olaylar sanki sıradanmış gibi geçiştirilmek suretiyle zenginlikler halka hissettirilmez. Bütün bunlara rağmen bilmeliyiz ki; Türkiye çok zengin bir ülkedir.
Zenginliğine el konulmuş Türk halkının varlık yolunda en büyük güvencesi, bağrından çıkardığı Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. O da olmasa vah! halimize...
Genelkurmay Başkanı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın sözlerinden anlıyoruz ki; Türk Ordusu’na karşı bir asimetrik savaş yürütülerek, Türk Milleti’nin varlığının en büyük teminatı zafiyete uğratılmak istenmektedir. Bunun için Org. Başbuğ arka planı anlatmakla kartları açık oynayacağını ifade ediyor.
Tarihe dönüp baktığınızda, zenginliklerine el konulmuş Türk Milleti ve onun teminatı olan Türk Ordusu; Balkan Savaşları’nda ve Birinci Dünya Savaşı’nda zafiyete uğratılarak, Türk topraklarının bu günkünden çok daha fazla bir bölümüne el konulduğunu görürsünüz. Misal mi istiyorsunuz? Alın size Musul-Kerkük, Balkanlar ve On iki Ada misalleri. İnsanın canı acıyor değil mi?
Yine aynı oyun sahnede. Zenginliklerine el konularak fakirleştirilmiş olan Türk Milleti’nin, ordusu zafiyete uğratılarak Türk topraklarına el konulmak isteniyor. Nerelere mi el konulmak isteniyor? Gelişmelerden ve harita benzeri gibi değişik açıklamalardan anlıyoruz ki; öncelikle Güneydoğu Anadolu’ya, Doğu Anadolu’ya, Trakya’ya ve sonra Türk yurdu olan Anadolu'nun tamamına.
Mücadelenin bütün amacı bu. Burada ezilen sadece Türk halkıdır. Türk halkı; kendi üzerinden yürütülen ve farkında olmasa da kendisinin de muhatap olduğu bu mücadele sebebiyle, ahir ömrünü zenginliğine oranla rahat, huzurlu ve mutlu geçirememekte ve daima gelecek korkusu taşıyarak çocuklarının hayatından endişe etmektedir .
İş öyle bir noktaya gitmiştir ki; Türkiye’nin göbeğindeki Konya ilimizde bir özel yayıncı (TÜBİGEM) kuruluş tarafından hazırlanan “İlköğretim 4. sınıf Tema-Test” adlı soru kitapçığında, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi Kürdistan olarak gösterilmiştir.
Bakmayın bunu yapanların özür dilediğine; siz bunun yanlışlık veya tesadüf eseri mi olduğunu zannediyorsunuz? Eğer böyle zannediyorsanız büyük bir yanılgı içindesiniz demektir. Bu şekilde yaparak sizleri toprak kaybına ve başınıza gelecek olanlara karşı ruhen hazırlayıp tepkilerinizi ölçüyorlar.
Ergenekon yargılamasının sanıklarından Prof. Dr. Erol Manisalı'nın sanki bu günleri görmüşçesine kaleme aldığı ve ilk baskısı Aralık 2006'da yapılan “Avrupa'nın Askerle Kavgası” adlı kitabında “İçinde bulunduğumuz dönemde halkın büyük çoğunluğu AB'ye karşı duruma geldi. Gerçeklerin bir kısmı ile karşılaşmak bile yetmişti. Ya “Türkiye'nin AB üzerinden nasıl sömürgeleştirilmekte olduğunun” ayrıntılarını bilselerdi? Emin olunuz, yüzde % 95 karşı çıkardı. Karşı çıkmayan % 5 ya da onluk kısım ise “bölücü çevreler ve diğer işbirlikçiler” oluşturmaktadır” demektedir.
Türkiye üzerindeki siyasal, etnik ve kültürel dayatmaların karşısında en büyük engel Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Bazı büyük sermaye çevreleri ve bazı siyasiler bu konularda ne yazık ki ikna edilmiştir.
Bu konular ile Kürdistan, Ermenistan, Patrikhane, Kıbrıs, Ege ve Türkiye'nin federalleşmesi gibi meseleler de, Türk Milleti’nden yana “Milli refleks” gösteren ve bir türlü ikna edilemeyen Türk Silahlı Kuvvetleri, bu projelerin sahipleri ve yandaşları tarafından hedef haline getirilmiştir. Ne için? Türk topraklarına önce dolaylı sonra da doğrudan el koymayı hedefleyenler planlarını tahakkuk ettirsin diye.
Hatırlayın; İzmir’i işgal eden Yunan ve İngiliz askerlerinin işlerini kolaylaştırın diye buyurulan fetva ve fermanları...
Türk Milleti’nin zenginliğinin nasıl iç edildiğini anlatmayıp yeni zenginlikler vaad edenler bunları bize çeşitli kılıflarda yedirmektedir. Örneğin Kıbrıs'ın toplumsal zenginliğe ulaşmada engel olduğu ve “çağdaş dünyanın son Berlin duvarına kaldırmak” la buna ulaşılacağı , “AKP'ye verilecek oyların Sayın Denktaş'ın maalesef soyunduğu tutucu hatta gerici görüşleri gerileteceği” gibi masallar adlarının önünde Prof. yazanlar tarafından bizlere anlatılmaktadır.
Tıpkı Orduya karşı yürütülen çalışmaların, ülkemizde demokrasiyi kuvvetlendirip kökleştireceği ve hukukun üstünlüğünü perçinleyeceği masalı gibi.
Hâlbuki Rauf Denktaş mücadelesi ile zenginliğine el konulmuş Kıbrıs Türklerinin toprağına da el koyulmasın diye uğraş veriyor. Aynen Türk Silahlı Kuvvetlerinin Türk toprağına el konulmasın, Türk Milleti’nin menfaatleri zedelenmesin diye mücadele verdiği gibi.
Son söz: kurumlar binlerce yıldır olduğu gibi dimdik ayakta kalır ezilen her zaman olduğu gibi halk olur.
Söylemesi bizden tedbir alması sizden.