Ersay Doğan, Sendikal faaliyetleriyle Babaeski’nin gururu

Ersay Doğan, Sendikal faaliyetleriyle Babaeski’nin gururu

Ersay Doğan, Sendikal faaliyetleriyle Babaeski’nin gururu

Ersay Doğan, Sendikal faaliyetleriyle Babaeski’nin gururu

Ersay Doğan, Sendikal faaliyetleriyle Babaeski’nin gururu
19 Aralık 2009 - 09:21

Kristal-İş Sendikası Trakya Şubesi Disiplin Kurulu Başkanı olan Ersay Doğan 1979 Babaeski doğumlu.

 


HABER MERKEZİ


 Babasının vefatından buyana 21 yıldır Babaeski’de ikamet ediyor. Evli ve bir de erkek çocuk babası.
Öğrenim durumu; Kırklareli Endüstri Meslek Lisesi Torna Tesviye Bölümü’nden mezun. Daha sonra Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden terk. O zamanki şartlar bunu gerektirdiği için devam edememiş.
Doğan, Kristal-İş’teki çalışmalarıyla ilgili olarak şunları kaydetti:
“2001 yılı başından buyana cam işçisi olarak Paşabahçe Cam Sanayi A.Ş. çalışanı ve Kristal-İş Sendikası üyesiyim. İlçemizde kardeşimle birlikte el ele vererek esnaflıkta yapmaktayız. 07 Temmuz 2007 tarihinden buyana da Kristal-İş Sendikası Trakya Şubesi Disiplin Kurulu Başkanı olarak sendikacılık yapmaktayım. Aynı zamanda Babaeski’de 3 Cam Fabrikası işçilerinin yaklaşık 2 bin 500 işçinin seçmiş olduğu Babaeskili tek yöneticiyim. Bununla da bir Babaeskili olarak gurur duyuyorum. 
Sendikamızın Türkiye genelinde 5 şubesi birde temsilciliği vardır. Bunlar Trakya Şubesi, İstanbul Şubesi, Gebze Şubesi, Mersin Şubesi, Bursa Yenişehir Şubesi ve Eskişehir bölge Temsilciliğimizdir. Sendikamızın lokomotifini oluşturan en büyük şube bizim Trakya Şubesi’dir. Sendikamızın bu güçlü seviyeye gelmesinde tüm Genel Başkanlarımın ve Merkez Yöneticilerimin ciddi emekleri geçmiştir. Bu emeği geçenlerin başında gelenlerden şu anki Genel Başkanımız olan Bilal Çetintaş’tır. Kendisini kişisel olarak her zaman örnek almaya çalıştığım ve liderlik olarak imrenerek izlediğim ve takip ettiğim bir sendikacıdır. Sendikamızın lokomotifi olan Trakya Şube Başkanımız Habib Çalışkan aynı zamanda Türk-İş Kırklareli İl Temsilcisi’dir.  Benim sendikada şuan ki görevimde olmama destek olan çaba harcayan insanların başında gelir.
Sendikamızın Türkiye genelinde 7 bin aktif üyesi vardır.  Bunların %90’nı Cam  %10’nu Toprak işçileridir. Şişecam’a ait Cam Fabrikaları’nın  %90’nında bizim sendikamız örgütlüdür. Ve şunu da söylemeden geçemeyeceğim bu güne kadar bu kriz sürecinde Türk-İş’e bağlı bulunan 33 sendikadan,  işçi çıkarımı olmayan tek sendikadır. Bu başarıyı da başta Genel Başkanımız Bilal Çetintaş’a, Merkez Yöneticilerimize ve tüm Şubelerin Yönetim, Temsilci Kadrolarına borçluyuz.
Kristal-İş bugün üyenin söz ve karar sahibi olduğu demokratik sendikal anlayışın temsilcilerindendir. Kristal-İş işçi hak ve özgürlük mücadelesinde oluşturulmuş bir geleneğin adıdır.                                                                     
Bugün Türk çalışma hayatının ve işçilerin en büyük sorunu, anayasa ve kanunlarla güvence altına alınan işçilerin sendikaya üye olma hakkını baskısız ve hür irade ile kullanmamalarıdır. Özel işyerlerinde çalışan işçilerden sendikaya üye olanlar istifaya zorlanmakta, başarılı olunamazsa işten atılmaktadırlar.
İşçiler 150 yıl öncesindeki gibi “Ranza ile tezgâh” arasında geçen bir hayata mahkûm gibiler.  Sosyal haklar kısılıyor. İşçilerin, sendikaların mücadelesinin ürünü olan sosyal güvenlik hakları tasfiye edilerek, piyasanın, paranın insafına terk ediyor. Bu tablo hiçbir kural, hiçbir değer tanımayan, yalnızca parayı ve kârı düşünen, para için insani değeri yok eden paragöz yeni liberal politikaların eseridir.
Mesela anlam veremeyerek rahatsız olduğum bir konudan bahsetmek istiyorum sizlere. 9 yıllık işçilik hayatımda iki kez grev yaşadım. İkisi de hemen hemen ikişer hafta sürdü. Bu grev süreci içinde birçok kitlelerden birçok sivil toplum örgütlerinden, derneklerden,  toplumun her kesiminden destek istedik. Bunların içinde doğal olarak esnaflarımızda vardı. Gerek Lüleburgaz gerek Babaeski’deki esnaflarımızdan destek adı altında şunu istedik;  dükkânlarının camlarına veya uygun yerlerine cam işçisinin haklı grevini destekliyoruz yazılı ilanlarımızı yapıştırmalarını istedik. Fazla sıkça olmamış olsa da, astırmayanlar veya yüzümüze sevimli görünüp arkamızdan ilanı çıkartanlar oldu. Ben bunun doğru olmadığını yanlış olduğunu düşünüyorum. Esnafın kendi çarkını döndürebilmesi için işçiye,  çiftçiye,  memura tüm çalışan kesime ihtiyacı vardır. Onun için çok daha duyarlı olması gerekmektedir. Biz emekçiler çalışanlar zor günümüzde bize el uzatmayanı,  destek olmayanı kesinlikle unutmayız. Sizin bizleri şuan dinleyen fakat sendikasız çalışan işçilere, emekçilere sendikanın önemini  anlatabilir misiniz?
Sendikasız  çalışan  arkadaşlarıma  benim  söyleyeceğim  gerçekten  sendikadan,  sendikalı  olmaktan, birlikten beraberlikten, kişisellikten değil de toplumsallıktan korkmasınlar.  Sendikaların her ne kadar kimisine işverenci, kimisine siyasi iktidarcı deseler de; bunlar aslında  siyasi iktidarın ve sermayenin işverenin yapmış oldukları ucuz politikalardır. Bu kadar işsizliğin  olduğu bir dönemde tabiî ki iş  bulup  sendikalı olmak hiçte kolay değildir. Çalışan  arkadaşlarımızdan mutlaka kendi iş koluyla ilgili sendikalara gelip üye olmalarıdır. Sendikanın  kötüsü olmaz. Ama onların  özünde en yavaş yada en mücadelesiz sendika bile sendikasızlıktan  iyidir. Çünkü sendikanın adı ne olursa olsun temsil ettiği çalışanın maddi ve manevi haklarını  ve de yasal haklarını korumaktır.
Çerçevesi 12 Eylül yasalarıyla çizilmiş çalışma yaşamımızda sorunlar kartopunun çığı dönüşmesi gibi giderek büyüyor ve bizim sorunların çözülmesi, çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi için ortaya sunduğumuz, dile getirdiğimiz taleplerimiz bütün yönleriyle güncelliğini koruyor. 
Biz sendikal hak ve özgürlüklerin üzerindeki sınırlama ve kısıtlamaların kaldırılmasını, sendikal yasaların Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası sözleşmelere uygun hale getirilmesini talep ediyoruz. Sendikal örgütlenmenin önünün açılmasının yolu gerçek bir iş güvencesinden geçiyor.  İş Yasası’nın iş güvencesini düzenleyen hükümlerinin gerçek bir güvence sağlayacak biçimde yeniden ele alınmasını istiyoruz.
Grev hakkı olmadan,  sendikanın,  sendikacılığın bir anlamı yoktur. Grev hakkının üzerindeki yasakların, hükümete tanınmış grev erteleme yetkisinin kaldırılmasını,  grev hakkının hak grevi ve genel grevi de kapsayacak biçimde genişletilmesini istiyoruz. 
 Bir sefalet ücreti konumunda ki asgari ücretin insanca yaşamaya yetecek bir ücret niteliğine bürünmesi için asgari ücret tespit yönteminin değiştirilerek, asgari ücretin ülke düzeyinde toplu pazarlık yoluyla belirlenmesini talep ediyoruz. İşsizlik en büyük sosyal problem.  İşsizliğin azaltılması, istihdam imkanlarının hemen hemen arttırılması çalışma saatlerinin düşürülmesiyle mümkündür. Haftalık çalışma saatlerinin düşürülerek istihdam imkanlarının arttırılmasını istiyoruz.
İçinden geçtiğimiz süreç, mevcudu koruma, günü kurtarma politikalarıyla aşılamaz. Yüz elli yıl önce sendikaları kurup,  emeğin hakları için mücadele edenleri inancını, inatçılığını, sabrını,, öfkesini, kararlılığını ve  cesaretini  yeniden  kuşanmamız  gerekiyor.
Yedi yıldır görevde olan AKP’de kendinden önceki hükümetlerden devraldığı IMF politikalarını, küresel sermayenin politikalarını, büyük bir istek ve gönüllülükle sahiplendi. Dahası onların yapamadıklarını yaptı,  yarım bıraktıklarını tamamladı, yaptıklarını da derinleştirdi.
AKP işçi hakları ve sendikal haklar konusunda neler yaptı hatırlamakta yara görüyorum; biliyorsunuz AKP işçilerle ilgili ilk önemli icraatı 4857 sayılı İş Yasası’dır. AKP esnek çalışma biçimlerini İş Yasası’na soktu,  1475 sayılı İş Yasası’nın koruyucu hükümlerini ortadan kaldırdı. 
AKP İş Yasası’nı çıkarırken iş güvencesini resmen budadı.  Meclis Komisyonu’nda kabul edilen metni Meclis Genel Kurulu’nda işveren örgütlerinden gelen talepler doğrultusunda değiştirdi. AKP döneminde işçi hakları ile ilgili icraatı grev haklarına ilişkindir. AKP çalışanların en temel haklarından biri olan grev hakkını, erteleme yoluyla sistemli olarak ihlal etti.  Aralarında bizim sendikamızındı yürüttüğü 2001 ve 2003 grevleri de olmak üzere çok sayıda grevi 12 Eylül yasalarına dayanarak engelledi.  Yasaklardan yakınan AKP,  işçi haklarını yasaklamakta beis görmedi.  Çifte standartlı davrandı. 
 AKP kendinden önceki hükümetlerin  “Devletin sırtındaki kamburlardan kurtulma”,  “Devlet pijama, ayakkabı üretemez” diye başladıkları özelleştirmeleri verimli ve kârlı kuruluşları satarak sürdürdü.  Şaibeli, gölgeli ihaleler yoluyla kamu mallarını tasfiye girişimine devam etti.” (ö.b.)