“Çözüm ithalat değil, yurtiçi üretimdir!”

“Çözüm ithalat değil, yurtiçi üretimdir!”

“Çözüm ithalat değil, yurtiçi üretimdir!”

“Çözüm ithalat değil, yurtiçi üretimdir!”

“Çözüm ithalat değil, yurtiçi üretimdir!”
15 Mayıs 2010 - 09:33

Ziraat Mühendisleri Odası Kırklareli İl Temsilcisi Dr. Özkan, Genel Başkanları Dr. Gökhan Günaydın’ın hükümet tarafından alınan “Et ithalatı kararı” ile ilgili olarak yaptığı açıklamasında şunları kaydetti:

 



HABER MERKEZİ
“Son günlerde Türkiye’nin sıcak gündeminin önemli konularından birisi haline gelen et fiyatları ve ithalat tartışmaları, temel olarak hem üretici hem de tüketici konumundaki yurttaşlarımızı yakından ilgilendirmektedir.
Bugün itibariyle Resmi Gazete‘de yayımlanan "Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğünce Kullanılmak Üzere Damızlık Olmayan Canlı Sığır ve Sığır Eti İthalatında Tarife Kontenjanı Uygulaması Hakkında Karar" yayımlanmıştır. Karara göre, 2010 yılı sonuna kadar geçerli olacak tarife kontenjanları kapsamında; % 25 gümrük vergisiyle 7 bin beş yüz ton taze, soğutulmuş veya dondurulmuş sığır eti yanında, % 10 gümrük vergisiyle 16 bin ton damızlık olmayan canlı sığır eti ithalatı alanında Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğü‘ne kontenjan tahsis edilmiştir.
Ancak ithalat miktarı 23 bin beş yüz tonla sınırlı değildir. Kararın ikinci maddesine göre, bu miktarın dışında da ithalat, İthalat Rejimi Kararı çerçevesinde tespit edilen gümrük vergileri oranları üzerinden yapılabilecektir. Böylelikle, Türkiye‘nin 1998 yılından bu yana hayvan hastalıkları gerekçesiyle izlediği et ithalatı yasağı ortadan kaldırılmış olmaktadır.      
Bu bağlamda, bu önemli konuyu tarım ekonomisi açısından ele alan ve halkın beslenme hakkıyla birlikte değerlendiren bir yaklaşıma gereksinim duyulduğu açıktır.
Öncelikle ve önemle belirtilmelidir ki, Türkiye‘de kırmızı et üretimi alanında bilinen ya da tahmin edilenin çok üzerinde bir açık söz konusudur. TÜİK‘in en güncel olan 2008 yılı istatistiklerine göre, 482 bin ton kırmızı et üretimi ve 71.5 milyon nüfus birlikte değerlendirildiğinde, ülkemizde yılda kişi başına kırmızı et tüketimi 6.7 kg olmaktadır. Avrupa‘nın 75 kg kişi başına kırmızı et tüketiminin Türkiye‘de yakalanabilmesi için, üretilmesi gereken et miktarı 5.3 milyon ton, başka bir deyişle üretim açığı 4.8 milyon ton‘dur. İlgili istatistikler henüz resmiyet kazanmamış olmakla birlikte, 2008 yılından bu yana düşen üretim ve artan nüfus, sorunu daha da ağırlaştırmıştır.
Kırmızı et üretimindeki yetersizliğin kaynağı, hayvan sayısının azalmasına karşılık genetik kapasitenin yeterince geliştirilememesidir. Nüfusun 44.5 milyon‘dan 71.5 milyona yükseldiği 1980 - 2008 döneminde; sığır varlığı 15.9 milyondan 10.9 milyona, manda varlığı 1 milyondan yalnızca 86 bin‘e, koyun varlığı 48.6 milyon‘dan 23.9 milyona, keçi varlığı 19 milyondan 5.5 milyona ve toplam hayvan varlığı 84.6 milyondan 40.5 milyona düşmüştür. Sayılan hayvan türlerinin tümünde devam eden gerileme bağlamında, 2006 yılında 43.2 milyon olan toplam hayvan varlığı 2008 yılında 40.5 milyon olmuştur.
Kısaca, hayvan sayısı toplamda düşmekte, kırmızı et üretimi ağırlıklı olarak sığır etine bağlı kalmakta; böylece emek yoğun üretim tarzı yerini sermaye yoğun üretim tarzına bırakmaktadır. Milyonlarca köylünün alandan tasfiyesi, üretim tüketim dengesinin daha da bozulmasının bir diğer önemli nedenidir.      
Kırmızı et üretimindeki değişim, bu tabloyu yansıtır niteliktedir. 1985 yılında 622, 1990 yılında 507 bin ton olan üretim, 2000‘li yıllarda, yalnızca 2007 yılı istisnasıyla, sürekli olarak 500 bin ton‘un altındadır. 2007 yılındaki 577 bin ton‘luk kırmızı et üretimi ise, kuraklık ve artan yem fiyatları nedeniyle beslenemeyen süt hayvanlarının kesime gönderilmesiyle ortaya çıkan bir kriz habercisidir.
Artan nüfus ve gerileyen üretim verileri ortaya koymaktadır ki, vatandaşın ete yönelik efektif talep oluşturma eksikliği, başka bir deyişle yoksulluğu, sorunun büyüklüğünü buzulun görünür yanı kadar küçük kılmaktadır.
Bütün bunlara karşılık, özellikle yem ve enerji giderleri başta olmak üzere girdi fiyatlarındaki radikal yükselmeleri görmezden gelerek, üretici fiyatlarının speküle edilerek yükseltildiği, üreticinin piyasaya arzı kestiği gerekçeleriyle terbiyevi ithalata gidilmesi, hem üreticiyi hem de tüketiciyi cezalandırmak ve Türkiye‘nin gerileyen üretim kapasitesini daha da kırmak anlamına gelmektedir. 
Oysa Türkiye‘de kırmızı et üretici fiyatı / tüketici fiyatı makasına bakıldığında görülmektedir ki, 2005 - 2009 yıllarında karkas (üretici-toptan) fiyatları 9 - 11 TL/kg aralığında sıkışırken, et çeşitlerinin reyon fiyatları sürekli yükselmiştir. Karkas fiyatlarına % 17 kemik maliyeti ve % 8 KDV bedeli eklenerek bulunan maliyetin üzerinin normal ya da aşırı kar olduğu düşünüldüğünde, piyasadaki aracı faaliyetinin yoğunlaşmasına odaklanmak gerekmektedir. Özellikle üretim cephesinin çok sayıda üreticiden ve az sayıda büyük sürü sahiplerinden oluştuğu değerlendirildiğinde, metropol kentlerdeki büyük tedarikçilerin ve Et Balık Kurumu‘nun fiyatlar üzerindeki etkileri, üretici fiyatlarından kısmen bağımsız bir şekilde, belirleyici olmaktadır.
Yıllar boyunca süren fiyat eğilimi izlendiğinde 2010 yılı verileri piyasa spekülasyonunun kaynağını göstermekte iken, Et ve Balık Kurumu‘na verilen et ve canlı hayvan ithalat yetkisi, öncelikle üreticiyi, ardından tüketiciyi cezalandıracaktır.
Sorunun kaynağı olan hayvan populasyonundaki eksiklik, yurtiçi sürü varlığını artırmaya yönelik önlemler yerine canlı hayvan ithalatı ile kapatılmaya çalışıldığında, Anadolu‘yu kasıp kavuran hayvan hastalıklarının zirve yapması söz konusu olabilecektir. Özellikle, hayvan hastalıklarının eredike edilmesi için 50 milyar euro‘lara yakın kaynağa gereksinim duyulduğu ve hedefin yalnızca Trakya ile sınırlı tutulabildiği mevcut durum, olabileceklerin habercisi niteliğindedir. Bununla birlikte, materyal ithalatının fiyat düşürücü etkisi gecikmeli olacağından, et ithalatı bağlantılarına da gidilmektedir.
1998 yılından bu yana, deli dana hastalığı gerekçesiyle Avrupa‘dan et ithalatı yapmayan Türkiye‘nin tutumunu tarife dışı engel uygulaması olarak gören ve tüm ilerleme raporlarında bu durumu eleştiren Avrupa Birliği‘nin haklılığı da, bu yanlış uygulama sonrası zımnen teyit edilmiştir. Bunun kabul edilemez olduğu ortadadır.  
Üreticiyi iktisadi açıdan geri dönülemez zararlara uğratan, başlangıçta tüketici yararına gibi görünse de nihai tahlilde iç üretimin zarar görmesi ve halk sağlığı risklerinin artması çerçevesinde tüketici hak ve yararlarına da olmayan bu uygulamalar, sürdürülen yanlış politikaların bir sonucudur.
Et ve Balık Kurumu‘nu 8 kombinaya daraltarak piyasa regülasyonu yapamaz hale getiren, Et Balık Kurumu‘nun yönetimine mimar atamakta sakınca görmeyen, son beş ayda besi hayvanı sayısını üç kez birbirinden 500 bin adet farklı olacak şekilde açıklayan (Aralık 2009‘da 1 milyon 700 bin, Şubat 2010‘da 2 milyon 60 bin, Nisan 2010‘da 2 milyon 200 bin), daha 2 ay önce "Türkiye‘de yeterince besi hayvanı olduğunu ve et ithalatını düşünmediklerini" ifade eden, üreticinin "Alakız Hakkını Arıyor" temasıyla yaptığı mitingleri İDEOLOJİK olarak tanımlayanların, bugün de çözüm olarak ithalata sarılmaları sürpriz değildir... 
Ziraat Mühendisleri Odası olarak bir kez daha ifade ediyoruz ki, Türkiye gibi dinamik nüfus yapısına sahip bir ülkenin kırmızı et tüketiminde yurtdışı üretime bağımlı kalması, iktisadi - sosyolojik - fiziksel - düşünsel kapasite kayıplarını daha da artıracak, beslenmeye dayalı sağlık sorunlarını yükseltecektir.
Çözüm ithalatta değildir. Sorunun ciddiyetine bağdaşır bir şekilde, doğru ve kararlı politikalarla ele alınması gereklidir. Çözüm kendi üretim kapasitemizi yükseltmekte, bitkisel - hayvansal üretim dengesini tesis etmekte, piyasa aksaklıklarına karşılık kamusal müdahale araçlarını kurup geliştirmekte, üretim ve işleme safhalarında teknik eleman katkısını geliştirmekte, üreticiyi emeğiyle geçinir tutarken tüketicinin dengeli ve yeterli beslenmesini sağlamaktadır.” (s)